Cehennem sıcakları yerini geceleri serin gündüzleri ılık havaya bıraktı, bu yıl o kadar çok bunaldım ki sıcaktan, havaların soguyabileceğini düşünemedim bile. Sonbahar ve ilkbaharda gece serinlikte pikeye sarılarak ısınmaya çalışmak ve uykuya geçmek pek mutlu kılar beni, yine öyle bir dönem.
Arife günü anne baba evine gittik, dört kız kardeş, dört damat, yeğenler tam bir curcuna, iştah açan özenle annem tarafından hazırlanmış sofralar, kahvaltılar, herbirimizin sevdiği ayrı ayrı hazırlarmış yiyecekler... bayramlaşmaya gelenler, bizim büyüklerimizi ziyaret etmemiz, herşey ama herşey pek güzeldi. Anneme babama gıpta ediyorum, hadi evlatları bir tarafa, dört değişik karakterdeki damadı idare etmek, saygı ve sevgi gösterilmesini sağlamak az bişii değil, helal olsun onlara, Allah acılarını göstermesin..
Yaz aylarındaki yoğunluk kalabalık çekti gitti, yine kaldık bizbize. Caddenin karşısında mutfak camından sürekli gördüğüm yazlıkçılar da bayramı geçirip gitmişler, sımsıkı panjurlarını kapatarak.. hah dedim kış geliyor alıştıra alıştıra.. Burası kışın ölü bir kent görünümünde, 40 bin ev varsa 30 bini kapalı, sanki hiç yaşanmamış gibi.. Bazen akşam yaptığımız yürüyüşlerde kenar semtlerde tek tük ışık gördüğümde seviniyorum aaa burda yaşam var diye..
Ülkemin gidişatı çok üzüyor beni, sürüklenmek istenilen (ılık mı sert mi) mecra kaygılandırıyor.. Kendilerini aydın diye niteledikleri kişilerin de üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi.. Bişiiler yapılmalı, yapmalıyız.. Ülkem hiç bir dönemde bu kadar içten ve dıştan kuşatılmadı, bastırılmadı.. Adamlar kurmak istedikleri düzeni alıştıra alıştıra oturtuyorlar.. Avrupa da bu kargaşada Sevr i uygulamak istiyor..yakın zamanda verdiğimiz şehitler inanın canımı acıtıyor, hele bir resim vardı sanırım Urfa lı bir genç kadın iki küçük çocuğu, birinin ayağı çıplak, diğerinin çorap topukları delik, düşünün çorap dediğiniz kaç paralık şey ama onu bile yenileyemeyen insanlar, o genç kadın gencecik yaşında kocasının öldüğüne mi çocuklarını nasıl büyüteceğine mi yansın.. Ufff yüreğim acıyor.. Ülkemi bu hale getirenlere lanetler yağdırıyorum, tabii bunu derken yakın zamandan bahsetmiyorum, ellili altmışlı yıllardan bu yana topunun..... ....... versin...Hele ki ülke zenginlikleri bu kadar çokken, bunları doğru kullanmayanlara selamlar gönderiyorum. Bize Atatürk haklarımızı kolayca verdi, elde etmek için zorlanmadık, şimdi de kolayca kazanımlarımızı veriyoruz bir bir.. Neden hep kadınlar üzerinden yapıyorlar bütün hesaplarını, düşündünüz mü? Şeri kurallara göre neden erkekler entari giymiyorlar Suud da olduğu gibi, ya da Osmanlı daki gibi şalvar ve fes bir de üstüne yelek, yakasız mintan.. neden? Neden kadınların üzerinden yapıyorlar siyaseti..Kamu alanlarında türbanı serbest bıraktırmak isteyen siyaset, sarnıyor musunuz ki orada kalacaklar, yarın peçe de isteyecekler.. Geçen gün bir TV kanalında ..... Şafak ta yazan genç türbanlı bir bayan kendi kendini çeldiriyordu, bunun sonu olmadığını, kendinin, İst un çarşamba semtinde rahat gezemediğini, oradaki kara çarşaflı kara eldivenli, sadece burun ve gözleri açıkların, kendini baskı altına aldıklarını anlatıyordu. O semte de araştırma yapmak için gitmiş bir yazı dizisi için, son günlerin moda değimiyle, mahalle baskısına maruz kalmış.... Ya ikinci Cumhuriyetçilere ne demeli, ... altan ... sınır kapısından girememiş, görevli memurlar iftar yapıyorlarmış, beyefendi beklemek zorunda kalmışmış bir saat.. bu zeminin hazırlanmasında sizin de payınız var sayın zaaatttt.. Şimdi hiç şikayet etme.. Diş macunu çıktı bir kere tüpünden, içeri sokulmuyor, geçmiş olsun..
Benim de içinde yaşadığım, Kaz Dağları sorunu, hem de ne sorun.. Belki bilenleriniz vardır, Çanakkale den Edremit körfezine kadar uzanan bu doğa harikasını yok etmek istiyorlar. Bir gr altın için bin ton su tüketildiği, üç ton toprağın yerle bir edildiği düşünülürse varın siz düşünün. 46 adet endemik bitkiye sahip bu doğa harikası olan bölgede, ormanları kesiyorlar, yollar açıyorlar koca koca araçlarının geçeceği, sondaj aşamasında ama Bergama da olduğu gibi yarın üretime geçecekler. Bütün madenlerin çıkarılıp satıldıktan sonra ülkeye getirisi 100 milyon dolarmış. Oysa o bölgedeki ürünlerden elde edilen kazanım yıllık 86 milyon dolar.. Yıllık bu dediğim.. ürün dediğim, zeytinden tutun da domatese, üzümden şaraba kadar.. Aynen Afrika ülkeleri gibi olduk, kullanılıyoruz,yıllar öncesinden yasaları çıkarttırdılar, en zayıf anda da uygulamaya geçtiler. Altmışlı yıllarda Balıkesir Balya da Fransızlarca çıkarılan kurşun madeninin sonuçlarını hala yöre halkı çekiyor, derede balık yaşamıyor, elli yıl geçmiş üstünden.. Buradaki siyanürün etkilerini varın siz düşünün, deniz doğa dağ hava hepsi mafolacak.. Allahın bu bölgeye bahşettiği bu güzellikleri yok etmeye kimin hakkı var ki.. Kurakl5ık çekilen bölgede bir de bir gr altın için bin ton su kullanacaklar. bölge su ihtiyacını kaz dağlarından sağlıyor, bütün suyu bitirecekler de halkın ihtiyacı nsl karşılanacak..
İçimi, içimizi kararttım ama ne yazık ki gerçekler böyle, içinde yaşıyoruz çünkü bu bölgenin ve olayların. Haydi sağlıcakla kalın..
3 yorum:
Çok organize çalışıyorlar çook.Sinsi sinsi, derinden derinden, alıştıra alıştıra geliyorlar ama gümbür gümbür!Bizlerde ancak böyle söylenmek,şikayetlenmek boyutunda kalıyoruz ya kendime başta olmak üzere çok kızıyorum:(((
Çok haklısın Biyom, evet alıştıra alıştıra..
Ortalıkta zaten içmeye su yok altın çıkarmak bin ton su ha!Vah benim dertli ülkem.
Yorum Gönder