Pazartesi, Eylül 25, 2006

öteden beriden

yeni işime başlayalı 5 işgünü geçti. ben masa başı işinden pek hoşlanmıyorum, bu yüzden de amirlerimin idareci olma tekliflerini hep geri çevirmişimdir. bu ifadem, yeni işimi sevmiyorum anlamına gelmesin. fikir yürütmek için henüz çok erken. öğretmenlik mesleğimi sonsuza kadar yürütecek değildim elbette, evde de boş boş oturamaz, gün-komşu ziyaretleri bana göre değil. aslında karışık duygular içerisindeyim. çünkü bu iş de hemen bitiverecek, istediğim an çantamı alıp da çıkıvereceğim gibi değil. çünkü birileri bana güvenerek böyle davrandı.

kendime ait bir odam var. arta kalan zamanlarda zaman geçirebileceğim bilgisayarım, hayırlı olsuna gelen giden, geçerken uğrayıveren dostlarım var, çoğu arkadaşı tanıyorum, bu da iyi.. beni yoran sabahtan akşama değin işyerinde kalmam. geçtiğimiz hafta buna pek uymadım, geliş gidiş saatlerim hep farklıydı. evde yatış saatlerim düzensiz, beni yoracak bu sanırım, uykusuzluk.

yol problemim yok, beş dakikada işimdeyim arabayla. oysa okulum 25 km. uzaklıktaydı. vakıf yönetimi okul içinde. ilk öğretim okulu, bir de başka bir yerde anaokulu kreş var vakfa bağlı. lise binasının yapımı sürüyor. çocuk sesleri cıvıl cıvıl, bu da değişik geldi büyük öğrencilerden sonra.

öğretmenlerin yükü gerçekten ağır bu okulda. vakıf özel okulu olduğu için onlardan çok şey bekleniyor. çoğu emekli öğretmenler, buyüzden fazla hayıflanmamak gerekir.

kısaca işimde ısınma turlarındayım. alışırım bu düzene de... öğretmenlik günlerimde okula ders saatlerinde gittiğimden, haftada birgün boş olmasından kaynaklı bir rahatlığım vardı benim. burada tüm gün bulunmak gerekli, her an bir problemle karşılaşılabilir çünkü.

çarşamba sabahı izmir-istanbul-petersburg uçak yolculuğu. dört gün sonra da trenle moskova ya gidiş. şimdiye kadar sırasıyla sehahat amaçlı, ingiltere, fransa, italya, hollanda, saraybosna, ispanya defalarca da yunanistan a gittim. kısaca hep batı ülkeleri.. ilk kez asya ya seyahat edeceğimden heyecanlıyım. demirperde ülkesi diye ilkokul öğretmenimiz anlatırdı ben de gerçekten demirden bir perde olduğunu hayal ederdim çocuk aklımla.. merak ettiğim bir ülke. internetten hava durumuna bakıyorum soğuk, bu nedenle kışlıkları döktüm hafta sonu. tanımlı giyecekler almalıyım, çok eşya götürmek istemiyorum, sadece eşimin taşıyacağı bir bavul hazırlamalıyım. bu gezinin iyi geçeceğini umuyorum. çok yazdım yine. sevgiyle kalın...

Salı, Eylül 12, 2006

geldimmm

epeydir ayrı kaldım sizlerden. sanal dünyadaki arkadaşları da özlüyormuş insan.

ilk durağımız marmaris içmeler di. bulunan otelin yapımı henüz bitmemiş, bazı bölümler soğutulmuyor bile. bu yüzden geçen yıl kaldığımız herşey dahil otele yerleştik. aynı akşam bir cafe barda otururken bi koşuşturma, fısıldaşma ve tedirginlik hissettik, öğrendik ki dört ayrı noktaya bomba konmuş marmaris te. ertesi gün yarı yarıya azaldı kalabalık. iptaller olmuş, anlaşılan emellerine ulaşmış bu saldırıyı yapanlar. tatilde tek bir yerde takılıp kalmayız, bir gün datça ya gittik balık yemeğe. ertesi gün bir dostun teknesiyle koylarda gezindik, bencik koyunda demirledik. nerelerden bulmuşlar da o yerleri, villaları kondurmuşlar insanlar. bahsettiğim teknesi olan eşimin arkadaşının evinin bulunduğu yer. marko polo ya yakın bir koyda, özal döneminde, imara kapalı olduğu halde bir günde açılan ve günün sonunda kapatılan imar durumu, kimbilir kimlerin cebini şişirdi. hay allahım yaa!

bir hafta içmeler dinlencesinden sonra karacasöğüt e çökertme den zodyakla gelen başka bir arkadaşımız gökova körfezinin koyların gezdirdi bize. akbük te mola verdik, diğer koylara girdik çıktık. herhalde denizcinin kuralı diye düşünüyorum, bir koyda demirleyen bir yat veya tekne varsa asla demirlemiyorlar, amaç rahatsızlık vermemek. ama bu arada bizim medyanın gülleri nasıl frikik veriyorlar o koylarda bilmem. sanırım danışıklı döğüş.
nasıl süratli gezdik o koyları arkadaşlar anlatamam, deniz de çalkantılıydı, bazen bizi aşıyordu dalgalar. gece ören de otelde kaldık. arabamız karacasöğütten kara yoluyla çökertmeye gelmişti. bir sonraki gün bodrum göltürkbükü ne doğru yola koyulduk sahilden. bahsetmişlerdi en son yanan ormanlardan geçeceğimizi. içler acısıydı, doğa ancak bu kadar zavallı görünürdü. heryer gri ve siyah. toprak diye birşey yok, kül yerler. o kadar büyük bir alanı kaplamış ki yangın kilometrelerce gittik devam ediyordu enkaz. o görüntüyü ifade edecek sözcük, cümle bulamıyorum. kasti yapıldıysa bunun hesabını nasıl verirler vicdanlarda bilemem.

göltürkbükü nde otelimize yerleştik. otel de denmez ya oraya, oniki taş evden oluşan, evlerin arası epeyce aralı, doğanın içinde zeytin ve çeşitli meyve ağaçlarının arasında, tamamen akdeniz mutfağı hakim, evlerin içi her türlü konfora sahip değişik bir yerdi. ilk gün evimizi bulmakta zorlandık çünkü kapı veya duvarda numara yoktu, oysa anahtarlıkta var... sonradan olayı çözdük tam bulmaca gibi evlerin içinde tavanda kubbe var, kubbenin içinde her evde değişik bir figür resmedilmiş, örneğin bizim evde güçlü bir boğa resmi vardı, kapı girişinin yan duvarında içerdeki boğanan yarısı ve daha küçük ebatlarda yapılmış, eşleştirip buluyorsun. eğer dikkat etmediysen epeyce gezinir insan numara bulmak için. herşey eksantrik bir şekilde düşünülmüş. örneğin kahvaltının saati yok, yemeklerin de öyle. ev mutfağı gibi lezzetli sadece size özel yapılıyor taze taze. çünkü herkesin isteği farklı olabiliyor. evlerin çoğu dolu ama kimse kimseyle karşılaşmıyor. saat mefhumu olmadığı için kalkış, yatış, yemek saatleri farklı herkesin. tam keyfi, tam da benlik.. siz yatarken veya odadayken temizlik için rahatsız etmiyorlar, sanki sizi gözlüyor odadan ayrıldığınız anda hemen odanız temizleniyor. ben çok sinir olurum odadayken veya uyurken temizlik için gelenlere..
bu kadar hayattan yalıtılmışlık da sıkıyor insanı, orada kaldığımız her gece kalabalıklara gittik. bodrum barlar sokağına, kafe barlara, gümüşlük e balık yemeğe ve gün batımını izlemeğe, turgutreis e de öyle.. yalıkavağa..
kulak problemim var denize havuza girmem, güneşte danalar gibi yatıp güneşlenemem. ama yaşadığım çevreden uzaklaşmak, bu kadar doping yapar insana. sorumluluk duygusundan uzaklaşmak, boş boş zaman geçirmek, ev işlerinden uzak, bol kitap okumak, okurken içinin geçmesi, tekrar uyanmak ve kaldığın yerden devam etmek..her yıl bu zamanlarda çıkarız tatile, ya sınavlar olur, ya senebaşı kurul toplantısı hadi onları geçirdin zümre toplantıları veya aniden çıkıveren toplantılar. boşluk ayarlayıp gitmişsindir bir telefon, sürpriz bir sınav veya bişii,, müdürüne telefon et, durumu anlat vs vs. rapor veya resmi izin işlerinden de hiç hoşlanmam. ama bu yıl pek rahattım, meğer ne güzelmiş biryerlere bağımlı olmadan yaşamak.
cuma gecesi döndük, daha doğrusu gerçeğe döndük..

26 eylül de eşimle petersburg ve moskova seyahatine gidiyoruz bir hafta. iki şehir arasını iki kişilik yataklı vagonda yaparak. merak ettiğim ülkelerden biriydi rusya. hele petersburg u çok methediyorlardı mutlaka görülmeli diyordu gezen arkadaşlar. umarım iyi bir seyahat olur. hava orada çok soğukmuş, bana erkenden kışlıkları çıkarmak düşüyor. benim daha çook işim var çook..
çok geziyorsun demeyin arkadaşlar emekliliğin keyfi bunlar.. sevgiyle kalın...