Çarşamba, Şubat 28, 2007

teşekkür yazısı

Nasıl da unuttum yazmayı, oysa önce yazacaktım. Canım, bitanem, derinizim sayfamı değiştirdi, pek bi güzel oldu, pembe pembe yazılar yazmak, pembe yaşamak istiyorum. Dileğim gerçekleşir umarım. tekrar teşekkürler derinim..

şURDAN BURDAN

Gözüm iyileşti, dün son kontrole gittim, iyiymiş ama damlaları hemen bırakmayacakmışım, azaltarak daha bir hafta sürecek.

Hava sabah yağışlıydı, o yüzden zor kalktım. Üzerimde de bir ağırlık bir ağırlık... Şimdi açtı ve güneşli. İlçeye gitmem gerekiyordu, üzerimdeki ağırlıktan mıdır nedir zorlandım araba kullanmaya, gözlerim kapanıverecekti, neyse sağ salim geldim.

Dün gece biraz uyumuşum bir uyandım, içimde müthiş bir yeme isteği hem de yağlı tuzlu bişiiler istiyor, sebze yemekleri var ama çok az yağlı, istemedim yemek. Filozofun yaptığı yeşil ve siyah zeytini çıkarttım, yeşil zeytinin yağlı yağlı suyuna bandım, ekşilice, tam da benim sevdiğim gibi, aylardır yemiyordum.. 20 30 tane yemişimdir zeytinden, iki dilim de kepekli ekmek. Evde normal ekmek olsa onu da yiyecektim ama... Kremalı hpastaları hiç sevmem, ama dün onu hayal ettim yemek için. Diyet yaparken böyle çılgınca davranabiliyor insan. Bugün cezalıyım, az kalori almam gerekli..

İşe 12 gibi gelebildim ilçeden. İkibuçuk gibi de ayrılacağım. Dijital uydu vardı tv için. Yeni tv aldık ona da dijitürk taktıracağız, üçte gelecek servis. Artık bol bol film izleyebileceğiz, oturduğu yerde sürekli oturamayan ben bakalım artık bir buçuk saat oturup film izleyebilecek miyim?

İşte bu kadar günlük, olan biten bu.. Sevgiyle kalın..

Perşembe, Şubat 22, 2007

Kaç gündür sağ gözüm ağrıyor, bir iki gün ihmal ettim, belki geçer dedim, sonunda doktora gittik. Dış etkilerden değil, içten gelen nedenlerle göz iltihaplanmış. Diş, sinüzit, bademcik, idrar yolları gibi organlarda oluşan iltihap gelmiş göze yerleşmiş. Beş altı yıl önce yine olmuştu, gözlerimi yoruyorum, pc, gazete kitap, bir de buna geç yatma eklenince olacağı buydu. Dr. muayene ederken hücreler görünüyor dedi, ben bilmiş:))))) ölü hücreler mi dedim, hafifçe gülümseyerek biz iltihaba öyle diyoruz dedi.. İki saatte bir damlatılan damla, göz bebeğini büyüten başka bir damla daha verdi, ikişer gün arayla kontrole gidiyorum yavaş yavaş geçiyor. Epeyce zorladı beni, ne kadar gerekli bir organ bu.. Ne okuyabiliyorum, ne tv izleyebiliyorum, başımda sürekli bir ağrı, gözümün etrafı da ağrıyor. Umarım bu hafta sonuna kadar geçer.

Uyku bozukluğu için de gittim doktora, ilaç verdi, gece yarılarına kadar oturmak ne mümkün. İçtikten yarım saat sonra küp gibi uyuyorum, sabah ta zinde bir şekilde kalkıyorum, bu tedavi üç ay sürecek.

cemre düşmüş, artık bahar geliyor, benim en sevdiğim belki de tüm insanların sevdiği mevsim olan bahar geliyor, havalar da pek soğumadı zaten bu yıl...
İnsanlar konu bulamazlarsa konuşacak, havalardan bahsederlermiş, benimki de öyle oldu.

Basını susturmaya çalışan hükümeti kınıyorum, Kanal Türk e desteklerimi bildiriyorum. .

Muhtarlıklardan seçmen kartı kontrollerinizi yaptınız mı? Yapmadınızsa hemen kontrol etmenizi öneririm, çünkü birçok hatalar varmış veya eksiklikler. Bir martta askıdan indirilecekmiş seçmen listeleri. Yurttaş olmanın gereklerinden biri olan oy kullanma hakkı için birazcık zahmete girmek gerekiyor. Son seçimlerde 8 milyon kişinin oy kullanmadığını göz önüne alırsak, ülkenin geldiği durum belli. Hangi partiye oy kullanırsanız kullanın ama, mutlaka kullanın.

Pek karışık bir post oldu, başka yazılarda görüşmek üzere sevgiyle kalın..

Cuma, Şubat 16, 2007

İŞTE SOBE

HAYATIMIZDAKİ KEŞKE LER, OLMAK İSTEDİĞİMİZ AMA OLAMADIĞIMIZ, YAPMAK İSTEDİĞİMİZ , YAPAMADIKLARIMIZ:

Dr. olmak isterdim ya da diş hekimi. Çok saygıdeğer gelir bu meslek bana. İnsanları hayata döndürmeleri, acılarını dindirmeleri... Bu mesleğe sahip olanlara hep gıpta ile bakmışımdır, saygı duyarım onlara..

Keşke iki çocuğum olsaydı, biri kız biri erkek. Şu anda kocaman delikanlı ve genç bir kız olurlardı, belki de erken evlenselerdi torunlarım olurdu kimbilir.. Eşim önceki yıllarda kızı olsun isterdi, ama yüzü sana benzesin derdi, ben de fiziğinin ona benzemesini isterdim, incecik, uzun.. Buna da şükür diyorum, hamileliği, doğumu tattım, bebeğimin karnımda tekmelerini duyumsadım, ama kucağıma alamadım. O yıllarda ekonomik durumumuz daha iyi olsaydı, başka koşullarda doğurabilirdim onu. Karnımda ölünceye dek beklemezdi ebeler, doktor olsaydı başucumda, kalp seslerinin yavaşladığını anladığı anda sezeryanla alıverirdi, kimbilir...Sevdiğim adamdan, ortak bir varlığa sahip olamayışım beni, yaşamımın sonuna dek hep üzecek biliyorum. Kısaca, hep bir yanım burukkk... Gençlik yıllarında bunun çok kompleksini de yaşadım ama artık kalmadı, yeğenlerimle teselli buluyorum, onları çok seviyorum.

Keşke hiç bilinmeyen, tanınmayan bir aile olsaydık, kendi yağıyla kavrulan. Oysa hayata öyle başlamıştık. Sonraki gelişmeler bizi, hep gözönünde olan, herkesin gözü üzerinde, konuşulan, izlenen kişiler durumuna getirdi. Ben hiç istemedim böyle olmasını, ama seçtiğim adam öyle değildi, mücadeleci, idealist, koşuşturmayı seven... Sokağa çıktığımda herkese selam vermek zorunda hisettiğim bir durumda olmak zor, belki o gün başım önümde, dalgın düşünceli, alışverişimi yapıp evime geleceğim, hayır yapamazsın... tanıdıklarınla konuşacaksın, daha uzaktan bildiklerine slm vereceksin. Davetler, yemekler, törenler... bitip tükenmek bilmeyen sohbetler.. Bulunduğun mekanda sık sık lavobaya bile gidemezsin çünkü seni izlerler bunun baskısını hissedersin üzerinde..

Bu yazı böyle uzar gider, hemen aklıma geliverenler bunlar. Başka şeyler de olursa diğer postlarda yazarım artık.

Ben, Gençlik Biterken, Derin iz, Sardunya, Age 35 ve Hayal alanınım ı sobeliyorum. Hadi sizlere kolay gelsin.

Perşembe, Şubat 15, 2007

Evimizde kanaryamız var bizim, hem de siyah beyaz. Filozof beşiktaşlı, özellikle arayıp hediye etmişler. İlk geldiği günler sesi soluğu çıkmadı, sonra ötmeğe bir başladı ki, durdurabilene aşkolsun. Temizliğini, yemini suyunu kardeşim hallediyor, onunla konuşa konuşa, nazlıya nazlıya bitiriyor işlemlerini. Ben pek bilmem hayvan bakmasını. karşıdan severim de dokunamam, huylanırım. Daha önceki postlarımdan birinde Alman kurdumuz Reks den bahsetmiştim. Bu kadar sadık bir hayvana ilk kez tanık oluyorum. Genlerinden mi geliyor nedir o kadar asil ve itaatkar ki! Geçen gece Filozof eve getirmiş gelmiş onu çiftlikten, neymişş: eve de alışacakmış. Tarasa koyalım dedim, üşüyebileceğini söyledi, evde tutamam, girişe ayakkabılığa bağladı, hayvan şaşkın, orada da olmadı tabii.. Ben bir taraftan söyleniyorum, sonunda banyoya soktu, şampuanlarla yıkadı, tekrar götürdü gitti çiftliğe. Yıkama faslında hiç yanında bulunmadım, banyodaki birtakım şeyleri karidora aldım, tanık olmamak için girdim yatağa yattım. onlar gittikten sonra gecenin bir yarısı ov bakalım banyoyu, şartla heryeri. Valla bu erkeklerin bir tarafları hep çocuk, hem de hiç büyümeyen cinsinden.

Akşam, yakın dostlarımız olan bir aileyle yemeğe çıktık, daha onlarla buluşmadan, arabada bana hediye aldığı yüzüğü verdi, çok beğendim. Ama benim adam, parmaklarımı çok zayıf ve zarif olarak hayal etmiş olacak ki, ancak serçe parmağıma oldu, oraya taktım ben de.. Büyükçe bir kalp şeklinde ve üzeri taşlarla bezeli, pırıl pırıl, serçe parmağıma da yakıştı yanii, hiç büyütmeyi düşünmüyorum, oraya oldu o.. Yemekten sonra çiftliğe çıktık kahve içme bahanesiyle, erkekler içmeye devam ettiler. Belli bir dozdan sonra içkili ortamlarda hiç bulunmak istemiyorum çünkü hiç içkiyle aram yoktur. bayan arkadaşımız da içiyor ama üç kadehten sonra içmedi bir daha. Alkolun etkisiyle Filozof kendini kaybetmiyor, vücut sağlam ama çok konuşuyor, herşeyi o biliyor, anlatıyor da anlatıyor, hiç kimseye laf vermiyor. İşte bu gereksiz ve uzun konuşmaları dinlemekten sıkılıyorum. Reks hep tepesinde, aynen bir çocuk gibi biryerlerinden boşluk buluyor ve hemen yanına kıvrılıyor, kafasını koltuk altına sokuyor. Bir de kocakafa pamuğumuz var ama onun cinsini bilmiyorum, biz orda olduğumuz sürece kapıyı tırmalıyor açın içerisini izliyeceğim diye, asla içeriye girmiyor, çünkü yasak. Kapının ağzından bakıp duruyor bize, Reks i de kıskanıyor. Filozofun bütün kıyafetleri köpek kılı, ona göre hiç tüğ dökmüyor ama yıkarken banyonun giderini tıkamış tüğden, nasıl dökmüyorsa.. Biraz önce yıkanan çorapları katlıyorum da köpek kılından geçilmiyor, ayıkla ayıklayabildiğin kadar.

Hafta sonu İstanbul a giderken kanaryamız üşümesin diye kaloriferleri açık bıraktım 30 da, oda termostat ayarını da düşürdüm 15 gibi.. Gece gündüz çalıştı tabii, ısı da düşükte olduğu için terleme yapmış, gelince yükselttim ısıyı, pofff pofff dedi ve çalışmasını bitirdi yorgun olarak makina. Servisi arasak iki gün sonrasına randevu verecek, klimalarla idare edeceğim ama ısı heryere eşit dağılmıyor ki, yatak odası soğuk, banyo da öyle. Kalorifer tamirinden anlayan, Filozofun elemanlarından biri geldi yapmak için, memesi tıkanmış temizledik dediler, su da basmışlar gittikleri gibi yine çalışmadı. Yine Filozofu aradım, olmadı diye, tamirciler arzı endaam ettiler yarım saat sonra, bir de biz bunu temizleyelim dediler kurumlarından. Yenge, gazete kağıdı, bunlar yetmez daha çookk, yenge elektrik süpürgesi, yenge kuru bez, ben hemen tedarikçi..Yaklaşık temizlikleri bir buçuk saat filan sürdü, bu arada hava da karardı, bir de ışıldak istediler ama yokkk dedim, gördüğünüzü yapın, bir de ışıldağı temizletecekler bana bir saat..Neysee tamirat bitti, ben iyi niyetli, ellerinizi yıkayın banyoda sıcak suyla dedim, hay demez olaydım, tarasın pisliği yetmezmiş gibi bir de banyoyu ellerinden akan ve sıçrayan kurum sularıyla benzetmişler, iki gün önce yıkayıp kuruttuğum banyo paspaslarını yağlı kurumlarla benek benek kirletmişler..Hadi yine banyo temizliği arkasından tarasa bir çıktım, aman Allahım yerler, pencereler kapılar elektrik süpürgesi, çamaşırlık, mandallar
herşey ama herşey yağlı kurum içinde. Giydim eşimin ayakkabılarını aldım elime bezleri ve cifi, ov bakalım her yeri, fırçala yıka sil.. Tam iki saat sürdü temizlik. Süpürge de kurumdan dolmuş mu, toz torbasını çıkartırken içeriye de yayıldı kurumlar, aman yaa.. sinir oldum. Makinanın yıkanabilecek tüm aksamlarını önce cifle ovup sonra yıka kurulaa.. Cinler tepemde, iki gün bekleyip servisi bekleyemedim bana birsürü pis iş çıktı. İşim bittikten sonra tırnak aralarım simsiyahtı, çıkartmak mümkün olmadı, baca silkeliyeciler gibiydi.

Uzun lafın kısası, her işi erbabına yaptıracaksın. Servis elektrik süpürgesi ve diğer gerekli olan malzemeyi kendisi getiriyor ve tertemiz, hiçbir yer kirlenmeden teslim ediyor gidiyor.
Bu günkü post pek iç açıcı olmadı. Diğer güzel postlarda buluşmak üzere, sevgiyle kalın benim caanım arkadaşlarım..

Çarşamba, Şubat 14, 2007

Biraz önce yazdığım post uçtu gitti, hay Allahım yaa.. Yazacak pek çok konu varken, yazmak gelmiyor içimden, tembelim ben tembel..

Bir önceki yazımda eşimin yeğeninin düğününe gideceğimi yazmıştım, cuma akşam üzeri oradaydık, istanbul da biryerden bir yere gitmek felaket, bu nedenle gidemedik abinin evine filan, kına geceleri vardı oysa, Beyoğlu nda gezmeyi tercih ettik.

Düğün ertesi günün akşamıydı, orduevinin birinde yapıldı, herşey pek güzeldi, mekan, yemekler... herşey herşey. Bizim kız İngiltere de yaşıyor, Londra da. Damat da eğitim amaçlı gitmiş oraya. okul bittikten sonra da kendi işini kurmuş, bizim kızla da orada tanışmışlar, beş yıldır birliktelermiş. Damat ve ailesi iyi insanlar, kız da tuttuğunu koparan cinsinden, akıllı, çalışkan.. Birbirlerine pek yakışıyorlardı ve de hala çok aşıktılar..Allah onları mutlu etsin.

Cumartesi gündüz de gezdik filozofla hem alışveriş hem de boğaz turu yaptık. Herşey indirimdeydi ama hiç alma modunda değildim çünkü ayaklarım şişmiş ve botlar acıtıyordu. Pazar günü de döndük geldik kürkçü dükkanına..

Yarın sevgililer günü, insanın kocası sevgilisi olur mu, bence olmaz.. Koca kocadır yanii.. Çiftlikte gece bekçisi köyüne gitmiş, filozof orada bu gece. Eve beni almaya gelmiş birlikte kalalım diye ama, ben huysuzum, kendi evimiz, yatağımız, eşyalarımız olmadan kalamam oralarda filan, oradaki eşyalar da bizim ama bekçi yaşıyor.. Bana yarına özgü zarif bişii aldım dedi ama ne aldığını söylemedi, değiştirebilirsin beğenmezsen dedi herhalde altın bişii ama ne, ben de ısrar etmedim söylemesi için, Hiç beğenmem mi sen almışsın dedim ama inandırıcı olmadı çünkü beğenmediğim de olmuştu.. Söylerim size, bakalım ne?

Burada yağmur var, hafif hafif yağıyor, hep aklımda küresel ısınma.. Önlem alınmalı, önceleri diş fırçalarken, bulaşık yıkarken hep akıtırdım suyu, artık daha dikkatli kullanıyorum. Evdeki bütün lambaları az tüketenlere çevirdim, herkes üzerine düşeni yapmalı, kuraklık feci bişii arkadaşlar, düşünsenize yeşil kalmayacak, korkunçç..

İşte böyle, günler harala gürele geçiyor. Kardeşime ördüğüm kazağı bitirdim, arkasını da ablam ördü, yarın dikip kargoyla göndereceğim, pek güzel oldu ben beğendim eserimi..

Şimdi yatmalıyım geç oldu. Yarın iş güç.. Ama gidiş saatlerim değişiyor, ne zaman uykumu alırsam giderim. Bakalım yarın akşam da Filozof yemeğe götürür artık beni..

Başka yazılarda buluşmak üzere, SEVGİLERR.. bÜTÜN SEVDİKLERİMİZLE MUTLU YAŞAYALIM

Perşembe, Şubat 08, 2007

Epeydir ara verdim yazılarıma, okullar tatil, biz de, yazılar da tatilde. Fırsat buldukça hep okudum yazılarınızı, kiminize yorumlar da yazdım. eeee peki ben bu arada neler yaptım.

Pek işyerine uğramadım, bir kez gittim, bir saat zaman geçirdim. Genel müdüre, birkaç gün siz de tatil yapın, gelmeyin, ben gelirim, gerektiğinde telefonla ararım sizi dedim ama gn. md. gazeteye yazı da yazdığından, ben çalışıyorum, yazılarımı yazıyorum dedi ve benden günah gitti.

Annem babam geldi, onlarla ev şenlendi. Bizim bir özelliğimiz var, annemler buraya geldiklerinde kimde kalıyorlarsa diğer kardeşler, yeğenler, damatlar hep biraradayız. Tam da bir şenlik havası.. İki haftaya yakın kalıp döndüler, iyi ki varlar, sağlıklılar, birbirlerine hala aşık 79 ve 70 yaşında iki sevgili..

örgüler tam gaz devam etti, hazır da tatildeyken.. Şimdi kardeşime örüyorum bir kazak, şık bişii olacak, umarım beğenir..

İki gün önce kız kardeşim oğluyla İstanbul a gitti, kayınvalidesine. Yalnız kaldım, onunla ne kadar bütünleştiğimi böyle zamanlar da daha çok anlıyorum.

Cuma günü Filozofla ben de, onun yeğeninin düğünü için İstanbul a gideceğiz. Düğün cumartesi akşamı, biraz da gezi amaçlı bir gün önce gideceğiz. Filozof beni İstanbul da iyi gezdiriyor, iyi güzel mekanlarda zaman geçiriyoruz. Evlerinde de kalmıycaz, otelde yer ayırttık, yani düğün sahiplerine bağımlı olmayacağız, pazar günü de dönüş..

En önemlisini, unutuyordum yazmaya, üç ay sonunda 10 kg verdim. Bütün giysilerim bol geliyor, elimden dikiş gelir, kimisini kendim daralttım, bazıları da ufalacak gibi değil, o yüzden gardrop yeniliyorum. Düğün için kendime şık giysiler aldım. 50 beden giyen ben, 44 bedene indim. Çevremdekiler artık verme diyorlar ama beş kilo daha zayıflayacağım, kararlıyım. Bir de yaptığım diyeti yaşam biçimi haline getirebilirsem ne mutlu bana. 42 bedene inmeliyim.

Şimdilik bunlar geldi aklıma, diğer yazılarda buluşmak üzere sevgiyle kalın..

Çarşamba, Şubat 07, 2007

Bugün benim doğum günüm. İyi ki doğdum..