Cumartesi, Kasım 22, 2008

içtenlikle

benim doğduğum ilçe balıkesir in küçücük bir ilçesi.. öyle ki yetmişli yıllarda ilçemizde lise bile yoktu.. ilk ve ortaokulu kasabamızda, liseyi balıkesir de, üniversiteyi de ankara da bitirdim.. şimdi düşünüyorum da, lisede hep öğleci oldum. saat beş gibi okuldan çıkar, iki km kadar yürüdükten sonra garaja gider ilçeye giden arabalara binerdim. kışın hava erken karardığından, garaja giden kısa yolda da araba tamircileri olduğundan daha güvenli olduğunu düşünerek ana caddeden yürümeyi tercih ederdim. bazı kereler son arabayı kaçırır oralarda beklerdim bi daha dolmuş gelir mi diye.. ya komşumuzun ilde okuyan kızlarının evlerine gitmek zorunda kalırdım, öyle de soğuk nevale idiler ki.. ya da epeyce uzakta olan halama gitmek zorunda kalırdım. zor günlerdi, birinin kapısını çalıp ben arabayı kaçırdım sizde kalmaya geldim demek.. şükürler olsun ki kötü bir olayla da karşılaşmadım çünkü ben kalacak yer buluncaya kadar yatsı ezanları okunurdu..yollarda başıma kötü olaylar da gelebilirdi.. yetmişli yıllar, şimdiki gibi değil..

şimdi bunları neden anlattım.. geçen gün nohut haşladım epeyce de çok.. çünkü difrize küçük parçalar halinde koyuyorum gerektikçe çorba ve pilavda kullanıyorum. filozof, oooo ne çok haşlamışsın, yarın çiftlikten tavuk kestireyim de tavuklu nohutlu pilav yap dedi.. ertesi gün tavuk geldi.. siyahmış rengi kara kara tüyleri kalmış üzerinde.. ocakta, kalan tüyleri yaktım, hayvanda bir ağırlık var neden ki derken, çiftlikte çalışanın içini çıkarmadığını, karnını, bağırsaklarını, kursağını, ödünü vs vs temizlemediğini farkettim. oysa daha önceki gönderişlerinde hep temizlerlerdi.. halil e okuyup üfledikten sonra, ben bunu nsl temizliyordum hem de çocuk yaşımda diye kafa yordum.. yıllar varki hiç o işi yapmamıştım..bisiklete binmek, yüzmek nsl unutulmuyorsa tavuğun son temizlik işlemleri de unutulmuyormuş.. basite almayın arkadaşlar, bağırsakların delinmemesi, ödün patlamaması, ciğerin parçalanmaması, kursağın delinmemesi gibi ince işler bunlar.. sevindim becerdiğime de..

taşrada büyümenin avantajları bunlar.. pek çok bitkiyi tanımak, sebze meyve yetiştirmesini bilmek, derede çamaşır yıkamanın yöntemi, ölüm düğün vb adetler, mevlütler, bayram ziyaretleri, komşuluk ilişkileri, ev fırınında ekmek yapmak, hamur yoğurmak, okula gitsen bile kalabalık bir ailenin bulaşıklarını yıkamak, evi silip süpürmek, tahtaları fırçalamak, kilim ve halı yıkamak, badana yapmak, yemek yapmak..bunun gibi işleri, hepsini yapamasam bile kiii çok miktarda ekmek yoğurmadım. hamur açmadım, fırına ekmek atmadım, ama çocuk yaşlarımda çok güzel dolma yapardım annem bana yaptırırdı bol domatesli, yeşillikli....

okuduk, meslek sahibi olduk, zaman zuhur geçti, eşim çalışkan ve akıllı..insanca yaşayabilecek standartları yakaladık.. çocukken hayal bile edemeyeceğim olanaklara sahip olduk.. Allah a sonsuz teşekkürler..geldiğim yeri unuttum mu aslaaaa... sindire sindire kavuştuğumuzdan bu olanaklara, sonradan görme oldum mu aslaaaa...hem beş yıldızlı otellerin balo salonlarında salınmayı bilmek, hem de hala küçük kasabamıza gittiğimizde oranan gelenek ve göreneklerine göre davranabilmek.... işte insan olmanın erdemi bu galiba..

offff yine çok açtım içimi, haydi kalın sağlıcakla..