Çarşamba, Mayıs 31, 2006

evimdeki çiçekler




ceyar

oturduğumuz eve on kilometre kadar uzakta ormanlık dağın eteklerinde beş dönüm kadar başta zeytin ağaçları, aklınıza gelen her türlü meyve ağacının olduğu bir bahçemiz var. altı yıl kadar önce aldı eşim onu çok isteyerek. epey emek sarfetti güzel bir yer yaptı. tek amacı da ekolojik tarım yapmak, sebzeyi ve meyveyi doğal yollarla yemekti. çeşitli kuşlar, kümes hayvanlarımız da mevcut. köpekler de en büyük dostu onun. iki yıl kadar önce aylarca bir odanın içinde hapsedilmiş, kıpkırmızı gözlü yüzü hafiften çarpık bir köpek getirdiler çevre ilçelerden birinden. kafasını kafes içerisine koyarak getirdiler hayvanı,yanından bile geçmek mümkün değil hırlıyor. zaten yüzüne bakamıyor insan kısacası vahşi birşey. çalışanlardan biri ona ceyar adını taktı, öyle de kaldı. geçenlerde bizim ceyar da bir tuhaflık var, havlamıyor, hırlamıyor huzursuz biryerleri ağrıyor besbelli. ilk kez kardeşim ve yeğenimle fark ettik hatta hayvanla hafiften dalga da geçtik dışkısını yapamıyor sandık. gece daha çok rahatsızlandı, veteriner geldi, karnında bir ur olduğunu öleceğini söyledi. o kadar üzüldük ki....saatler geçtikçe ağırlaştı bacaklarını tamamen yayarak yatıyor yanlara doğru sanki içinin ateşini toprağa vermek istiyor. veteriner iğne ilaç yaptı faydası yok. başka çareler düşünüldü ve bursa da hayvan hastanesine götürüldü. sorun idrar yollarındaymış iltahaplanmış kana karışmış, hayvana sıtması tutuyor. onu uyutarak ameliyat etmişler ve geri getirdiler. bizim ceyarın yaşı zaten yetmişi geçikmiş ama ölmesini hele göz göre göre acı çekmesini kim ister ki. hergün gelişmeleri takip ediyoruz hayvan toparlandı bir hafta sonra eski haline döndü. gene kırmızı kırmızı bakıyor, havlıyor hırlıyor ama tek fark eşime o kadar minnetkar bakıyor ki. ona ilave bir özellik kazandırdık. sen çok yaşa ceyar...

Salı, Mayıs 30, 2006

kadın isterse

eşim 10 gün önce yurt içi yolculuğa çıktı. doğudan başlayarak birkaç il dolaşıp gelecekti. o seyehate çıkarken ben de yakın akrabamızın kızının nikahındaydım. bir gece annemde kalarak ve de nikah töreninden sonra eve geldim. o gün ev pek bi boş geldi, kendimi havada asılı yapayalnız hissettim. ertesi günde öyle, diğer günler de... zaman geçtikçe sık sık ansam da yalnızlık kayboldu, alışmaya başladım . bu arada o yokken ev badana olacaktı ve de dip bucak temizlik. hepsi oldu işler bitti. üç gündür temiz temiz oturuyorum. yalnızlık hissi yerini özleme bıraktı. şu anda yolda geliyor ve ben onu sabırsızlıkla bekliyorum.

bir ay kadar önce mobilyaları değiştireceğimden bahsetmiştim ona, kabul etmedi yeniymiş, daha üzerinde kaç kişi oturmuşmuş gibi şeyler söyledi. halbuki alınalı 15 yılı geçiyor sadece 7 yıl önce yüzlerini değiştirdim. tamam eşyayı temiz kullanıyoruz eskimedi ama ben sıkıldım artık değiştirmek lazım, aklıma koydum bir kere...onun yokluğunda nikahtan dönerken yol üstünde yeni açılan bir mobilya mağazasına uğrayıp, bir tane de beğenip bağlantı sağladım. geçtiğimiz cuma günü gelecek yeniler, bu arada eskileri göndermek gerek. onları da şöförümüz vasıtasıyla tarladaki bekçi evine gönderdim. şöför eşyaları taşırken olacak ya eşim onu aramış, hasta olan köpekle ilgili ilaç götürmesini söylemiş. şöför tamam şimdi çıkıyorum oraya hocam koltukları gönderdi demiş. hemen zıırrrrrr telefon, bana gülerek hayırlı olsun diyor. alah allah dedim ne çabuk öğrendi daha koltuklar yerine gitmedi. adama güyaa sürpriz yapacaktık, tutmadı. bakalım beğenecek mi...
bu günlük yeter. ben şimdi onu bekliyorum sabırsızlıkla......

Cumartesi, Mayıs 27, 2006

ŞERİAT

geçtiğimiz çarşamba günkü cumhuriyet gazetesinin söz okurun köşesinde deniz hazır adlı bir okur aşağıdaki anektodu yazmış.

türkiye nin 90 lı yılların başnda en üst gelir grubundan 15 -20 kişilik sanayici ve işadamı eşleri mısır a turistik bir gezi yapıyorlar. onları mısırlı arkeoloji profösörü bir kadın dolaştırıyor. bizim gruba "siz bizim 15 yıl önce yaşadığımız süreçten geçiyorsunuz.şeriat bir kaplumbağa gibidir. çok yavaş ve sinsi yürür, tehlikeyi görünce siner, olduğu yerde kalıp başını ve bacaklarını bağasına çekerek tehlikenin geçmesini bekler. sonra tehlikenin geçtiğini duyumsadığı anda tekrar gideceği yöne doğru yürümeye başlar. hiçbir zaman geri adım atmaz.(kaplumbağalar geri yürüyemeyen canlılardandır)

birgün uyandığınızda, şeriatın bir ahtapota dönüştüğünü ve kolları iletüm organlarınızı sardığını görürsünüz. ağzınızın, burnunuzun, gözlerinizin, kollarınızın, bacaklarınızın sımsıkı sarılmış olduğunu ve devinemediğinizi görürsünüz ve yapacak birşey olmadığını anlarsınız. konuşamaz, yürüyemez, birşey yapamaz, göremez, hatta soluk alamazsınız" demiş...
HALA TEHLİKENİN FARKINDA DEĞİLMİSİNİZ?

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

yürüyüş

bulunduğum yerde duyarlı insanlar çok. küçük bir yerleşim birimi olmasına rağmen (yazlar hariç) demokrasi platformunun düzenlediği bir yürüyüş vardı bugün. son olayları kınamak amaçlı olan bu yürüyüşe sayısı bini bulan bir kalabalığa ben de katıldım. önceden belirlenen sloganlarla üçbuçuk kilometreyi bulan yürüyüşte rejimimizi değiştirmek isteyenleri kınadık, haykırarak öfkemizi dile getirdik ve cumhuriyetimizi sahiplendik. havanın çok sıcak olmasına rağmen yaşlısı genci yürüyorlardı olayları lanetlemek için. elbette ülkemde her yer burası gibi değil, aldanmamak lazım. ama sağduyu sahibi insanların cumhuriyetimize sahip çıkmalarıyla bütün engellerin aşılacağına güvencim tam. yürüyüşün sonunda konuşmalar yapıldı, böylesine güzel bir olaya destek vermenin mutluluğu ile dağınıldı. bu tür olayların yurdun her yerinde yapılmasını diliyorum.

sevgili biyonik, böyle bir olayı başlattığın için seni tebrik ediyorum ve sonuna kadar destekliyorum.

Salı, Mayıs 23, 2006

kurallar silsilesi

şunu da yazmadan geçemeyeceğim. bu kadar türban kavgasına giren bu kişiler, kadınların şahitliğinin geçerli olamayacağını (dinen iki kadın bir şahit yapıyor mahkemelerde) , kadınların erkeklere verilen miras hakkının yarısının verilmesi gerektiğini vb. gibi konuları neden işlemiyorlar türbanda olduğu gibi. madem dini gereklerini yerine getireceksiniz yazdıklarımı neden uygulamıyorsunuz veya bu konuda bastırmıyorsunuz.

bir erkeğe dört kadın düşer söylemine göre halil ürün ün karısı neden dayak yiyor ve yargıya başvuruyor. dinin gereklerini yerine getirmiş adamcağız başka bir kadınla ilişkiye girerek. hani hanımlarınızı iz bırakmayacak şekilde dövebilirsiniz diyor ya dini söylemler, ürün sopayı fazla mı kaçırmış, iz mi bırakmış da kadın davacı olmuş...

kimi dini kurallarda yoğunlaşarak, kimilerini es geçerek olmaz bu iş din kardeşlerim. o işime yarıyor uygulayayım, bunu beğenmedim geçeyim olmazzzzz

BİYO SOBE

sevgili biyonik bloğunda çağrı yapmış, kendim beceremediğimden yeğenime bayrağı bloğuma taşıdım.
yoğun bir tartışma yaşanıyor, lütfen başörtüsüyle türbanı birbirine karıştırmayalım. annem de başı örtülü ve dindar biri. ama normal bir başörtüsü takar, diğerleri gibi ordan çevirerek burdan kıvırtarak şurdan iğneleyerek ucundan düğümleyerek içine de topuz gibi birşey koyarak değil. tarikatlerin, çeşitli siyasi görüşlerin farklı bir bağlayış şekli varmış.

ben de şunu anlayamadım gitti. dini inancına göre takıyorsun şunu ama neden janjanlı ve gösterişli veya yüzüne neden makyaj yapıyorsun hem de afillisinden. amacın kendini erkeklerden sakınmak korumak olduğunu düşünüyorsan bu şekilde daha çok dikkat çekiyorsun. arkadaşlar soruyorum size, bir bayanın saçı mı çok çekicidir yoksa gözler mi, dudaklar mı... gibi

seneler önce irtica tehdit olarak ortaya çıkınca cumhuriyet gazetesinde çevik bir le yapılan bir söyleşiyi hatırlıyorum. şöyle diyordu paşa, iran da rejim değişikliği yapıldıgı yıllarda doğu illerinden birinde subay olarak görev yapıyor. iran dan kaçan subaylar ülkemize sığınıyorlar ve çevik bir le sohbet ediyorlar günlerce nasıl bu hale geldik diye. kaçan subayların anlattığına göre herşey o kadar yavaştan yavaştan gelişti ki bu duruma nasıl gelindiğini anlamadık. şu anda bizim yaşadıklarımızı yıllar önce yazmıştı cumhuriyet gazetesi. herşeyi demokrasi adına, özgürlük adına istemişler, birşey olmaz, bundan bir tehlike çıkmaz diyi diye bir sabah uyanmışlar ki herşey alt üst olmuş. o kadınlar yıllar önce kaybettikleri haklarını bir daha geri alamadılar. zaman zaman esneklik kazanarak ama bugün katı bir şekilde şeriat kuralları uygulanıyor. kısaca arkadaşlar iran da kaybettiği değerlerini özgürlük adına, inanç adına, demokrasi adına yaptı.

başbakanın, bakanların, meclis başkanının sıkmabaşlı eşlerini heryerde görüntülenmelerini sağlamaları boşuna değil, gözü alıştırıyorlar.

bir de şunu anlamıyorum, neden hep siyasi baskılar kadın üzerinde yoğunlaşıyor. amaç belli, sorgulamayan irdelemeyen düşünmeyen beyinler yapmak ve onların büyüteceği çocukları da kendilerine benzetmek. hiç erkekler fes giyeceğiz, kravat takmayacağız, şalvar giyeceğiz diye tutturmuyorlar, bütün oyunlar kadın üzerinde yoğunlaşıyor.

yıllar önce çeşitli seminerlerdetanıdığım, iyi de arkadaş olduğum bir türbanlı bayan öğretmenle son okullararası yarışmada gene karşılaştık. görüşmelerimiz ortalama iki yılda bir gibi oldu. o nedenle tanıyamadım, bana sevgi dolu gözlerle bakıyordu ama ben hiç hatırlamıyordum. çünkü başı açıktı ve gayet de bakımlıydı. ne iş dedim arkadaşa hani çok da hoş bir baydı karşımda duran. meğer peruk varmış kafasında ben anlamadım. be kadın, gerçeği gibi takmışsın onu kafana hiç mi günühü girmiyorsun. çünkü gerçek saçı gibi.

bugünlük bu kadaryetsin, hoşçakalın...

Pazartesi, Mayıs 22, 2006


Ilımlı islam modelini ülkeye oturtmak adına, danıştaya yapılan bu saldırıya zemin hazırlayan ve gerçekleştirenleri nefretle lanetliyor ve kınıyorum. laik demokratik türkiyenin değerlerini değiştiremeyeceksiniz. şu anda bunu birtakım kurumlarda yapsanız bile art niyetli düşünceleriniz içinde boğulacak ve tarih önünde hesap vereceksiniz. yaşasın demokratik ve laik TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Cuma, Mayıs 19, 2006

ılımlı islam modelini ülkeye oturtmak adına, danıştaya yapılan bu saldırıya zemin hazırlayan ve gerçekleştirenleri nefretle lanetliyor ve kınıyorum. laik demokratik türkiyenin değerlerini değiştiremeyeceksiniz. şu anda bunu birtakım kurumlarda yapsanız bile art niyetli düşünceleriniz içinde boğulacak ve tarih önünde hesap vereceksiniz. yaşasın demokratik ve laik TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Pazar, Mayıs 07, 2006

yine yollarda

bugün gece yarısından sonra istanbul a, oradan da gündüz 12 de bosna hersek e uçacağım. yine yollardayım kısaca. kendinize iyi bakın...

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

koltukta ne var?

kısa aralıklarla bir tayin ve istifadan dolayı şimdiki okulumdan ayrılsam da 25 yıldır aynı okuldayım son iki yıldır emekliye ayrılan müdürle beraber. yani 23 yıldır aynı müdür. o emekliye ayrılınca md baş yrd. vekil müdür oldu. 6 ay öyle devam etti. sonra iktidar değişti, başka bir md yard. vekil md oldu. onunla görev yaparken gene bizim okulda görev yaparken sınavı kazanıp başka bir ilçede md olan bir arkadaş geldi okula md oldu bir kaç ay onunla çalıştık. bir önceki iktidar müdürümüz gene yukardan işini yaptırdı görev yapan da ücra bir yere tayin oldu öğr. olarak. mahkemeye verdi kazandı ve gene geldi koltuğuna oturdu, diğeri yıllık izne ayrıldı. bu gelgitler arasında hep okul girişindeki müdür panosu değişti, biri kaldırdı diğeri geldiği gibi yerine koydu. komik komik olaylar. öğrenciler dalga geçiyor. nedir bu koltuk sevdası anlamadım gitti. bakalım gidenin torpili ne kadar kuvvetli ve ne zaman geri dönecek. beklemekteyiz okul olarak, öğrenci ve öğretmen olarak. gelen hemen kaldığı yerden başlıyor hiçbirşey olmamış gibi.... anlattıklarım bilmece gibi oldu ama umarım anlamışsınızdır.

Pazartesi, Mayıs 01, 2006

gitti

daha önce de bahsettiğim kuzenim bugün sabah dokuz otuz gibi bizleri, sevenlerini bırakıp gitti. kuş gibi uçtu gitti...ha varmış ha yokmuş. şu bir gerçek ki ölümden gayrısı yalan...

bir yıl önce, tam da bu tarihlerde hastalığı belli oldu. yılında da aldı götürdü onu bu illet hastalık. çok üzgünüm çokkk...