Cuma, Aralık 29, 2006

ikibin altıya dair

ben bu yılı pek sevmedim desem... düşünüyorum da, ne bekliyordum da gerçekleşmedi??? hayır, olmasını istediğim, beklenti içine girdiğim bişii de yoktu ki!!!

sağlıklı ve sıhhatliydik, en önemlisi de bu değil mi.. o zaman iyi geçmiş, özür dilerim 2006.. hakkını yemeyeyim.

şu anda aklıma hemen geliveren, 2006 ya dair yaşadıklarım: emekli oldum ve yeni bir işe başladım hem de fahri olarak.. manevi hazzı büyük....
kah sevinçli kah üzüntülü günlerim de oldu. kendimle ilgili büyük bir üzüntü yaşamasam da yakınlarımın derdi benim oldu, en mutlu anlarımda bile gölgeledi mutluluğumu. ailesini, yakınlarını, arkadaşlarını seven ve onları önemseyen bir yapım var. onların kederleriyle üzüldüm, sevinçleriyle mutlandım. elimden geldiğince, ulaşabildiğim kadarıyla her anlamda yardım ettim çevreme.. maddi anlamda, bazen zorlandığım günler de oldu ama çabuk atlattım eşimin desteği ile.turistik gezi amaçlı iki kez yurtdışı birçok kez yurtiçi gezilerim oldu. kendimle ilgili dibe vurdum dediğim anlar olmadı bu yıl.
anımsadıklarım bunlar şimdilik, o zaman güle güle sana 2006, pek de fena geçmemişsin.

herkesin bayramını kutluyorum, 2007 ye hoşgeldin diyor, tüm beklentilerin gerçekleşmesini diliyorum kendim, kocam, ailem, arkadaşlarım, sizler ve ülkem adına.....


bayramın birinci günü anne babama gideceğiz, kardeşlerim yeğenlerim de gelecekler. şimdi bununla ilgili kalbim pır pır çarpıyor, sabırsızlanıyorum. bayram sonunda yine burdayım.
sevgiyle kalın...

Pazartesi, Aralık 25, 2006

KARIŞIK 2

öğleden önce bir blogerın geçmiş aylarda yazdığı bir yazıyı okudum ve yaşlar kendiliğinden boşaldı. insanın anne-babasını veya sevdiği bir yakınını kaybetmesi ne kadar acı. oysa ne kadar da zor ağlarım..

bugün işe yorgun başladım, dün gece ayaklarımın ağrısından uyuyamadım. uzun zamadır böyle olmuyordum. demek ki yorulmuyor muşum. kapsamlı bir temizlik yapmak istedim evde. evin tüm perdeleri, örtüleri yıkandı, ütüler bitti. eşimin her takımına giyeceği gömlek kravat kol düğmelerine kadar takıldı ve hazır hale getirildi. benim giysilerim hiç kirlenmez ve ütüsü bozulmaz. ama eşimin ki.. aman Allahım, sabahtan çiçek gibi giydirirsin, geldiğinde paçavraya benzemiştir giysileri, mutlaka her giyişinde ceketine kadar ütülemek zorundasındır. çünkü işten sonra akşam üzeri çiftliğe çıkar, hayvanlarla ilgilenir, köpeklerle boğuşur, bitkilerle konuşur... derken giysiler kimin umrunda. neyse konuyu dağıtmayayım benim dün yaptığım işleri anlatmaya devam edeyim. banyonun dip bucak temizliği yapıldı, kadının yapmadığı veya görmediği şeyler elden geçirildi. akşam üzeri kardeşim benimkini ben kardeşiminkini olmak üzere saçlar boyandı. boyadan önce de 4 km. kadar yüründü. eeee bu kadar işten sonra da ayakların ağrısından uyunamaması normal tabii ki..

bu sabahta temizlik için Fatma hanımımız geldi ve ben hemen evden çıktım.burada işim yorucu değil, hatta dinleniyorum diyebiliriz. hep diyorum ya öğretmenlik zor işmiş diye.. gerçekten öyle. buradaki öğretmen arkadaşları gördükçe, çabalarını izledikçe emekli olduğuma seviniyorum desem yanlış olmaz.
okulda yemek pişirme teknikleri ve uygulaması derslerine giriyordum son 10 yıldır. aynı atölyeyi yani mutfağı birkaç arkadaş kullanıyorduk bazıları da erkek öğretmenlerdi ve o kadar pis kullanıyorlardı ki.. derse geçmeden önce ortalığı toparlayıp temizliyorduk öğrencilerle. öğrencilerime sık sık hijyen kurallarını hatırlattığım için ve sık sık ellerini yıkattığım için adımı hijyen koymuşlar, yıllıklarında gördüm. huysuz benn; öğrencinin görmediği veya 15 -16 yaş grubu öğrencisinin ne kadar temizlik yapabileceğini görerek ve düşünerek aldım mı su hortumunu elime pencere içlerinden, sabit duran makinaların dolapların altlarına kadar ne varsa yıkıyordum. tabii ki paçalar ayakkabılar su içinde çıkıyordum dersten. evim de okula 24 km. arabanın ısısını ayaklara vererek kurunmaya çalışıyordum buharlar çıka çıka..benden sonra rezil olmuş atölyeler, kardeşim öyle diyoo.. çünkü hala o okulda çalışıyor. bazı yıllarda onunla da aynı atölyeyi paylaştık. Allah için o bana ben ona ev mutfağı gibi teslim ediyorduk atölyeyi, herşey yerli yerinde, yerler pırıl pırıl, metal aksamlar parlamış bir halde, hiçbir yerde kir pis olmadan, sorumluluklarımızı bilerek. derslerde mutfak araç gereci öğretmen nezaretinde kullandırılması lazım. örneğin ben mutfak robotunu dört yıl hiçbişii olmadan kullandım, servis teknikleri ve uygulaması dersine giren arkadaş kokteyl yaparken gerekli olmuş istedi, bizim robot bozuk geldi, hem de bir daha tamir olamayacak şekilde bozulmuş.. gençler ne kadar dikkatli kullanabilirler ki elektronik aletleri.. lütfen, sizlere övünüyorum gibi gelmesin anlattıklarım, hepsi gerçek.


biraz önce İsmet İnönü nün 33. ölüm yıldönümü imiş. onunla ilgili bir kutlama proğramı vardı büstünün bulunduğu yerde, gidip geldim proğ.a..biraz sonra ayrılacağım işten. ev de temizlik bitmek üzeredir. bana iyi kirlenmeler.

sevgiyle kalın..

Perşembe, Aralık 21, 2006

ORTAYA KARIŞIK..

AB Türkiye yi metresi gibi görüyormuş, ne alıyor ne de bırakıyor!!!

dünkü tarihli cumh. ga. söz okurun köşesinden alıntılar:

Türkiye Cumhuriyeti Devletini yabancılar karşısında küçük düşüren başbakan, bu ülkede her istediğini yapma yetkisine sahip mi? Başbakan hükümetin başkanı olabilir, ama Türkiye de bir de devlet denen bir yapı var. Hükümet de o yapanan içinde.. Hükümetler gelip geçici, devlet kalıcıdır. Devlet (cumhurbaşkanlığı, yüksek yargı organları, üniversiteler, silahlı kuvvetler, kamu kurum ve kuruluşları....) daha ısrarlı daha kararlı bir şekilde hükümetin karşısına çıkmalıdır, Türkiye nin bin aşiret devleti olmadığı hükümete hatırlatılmalıdır. İktidar oldum diye işbaşına gelen her siyasal yönetimaklına gelen herşeyi yapamaz. Türkiye, kurumları, kuralları olan bir devlettir. Hiç kimse Türkiye ye aşiret devleti görüntüsü veremez. S.T.

AB diye onurumuzdan, gururumuzdan daha ne kadar fedakarlık edeceğiz? "Sizi istemiyoruz" diyen ülkelerinkarşısında daha ne kadarel pençe divan duracağız? Önümüze binbir engel konan bu yolun sonunda AB ye üye olamayacağımızı avrupalılar gibi elbette hükümette biliyor. Ama iktidarda kalabilmek uğruna, Türkiye yi yoğrulabilecek bir hamur haline getirebilmek uğruna ne yapsa kardır anlayışıyla hareket ediyor. Hükümet, AB ile birlikte Atatürkçüleri de tuşa getirmek için ugraşıyor.... Yeter artık....El kapıları önünde boynu bükük beklemeyelim!... Canımıza tak etti!.. Bu hükümeti sandığın dibine gömelim!.. A.N.K

Altı yüz yıldır devlet geleneğimiz var diye övünüyorduk ama AKP nin bu gelenekten hiçbirşey almadığını gördük. Dünyanın neresinde bir hükümet,kendi başına belirlediği bir politikayı devletin hiçbir kurum ve kuruluşuna sormadan uluslararası platformlara götürebilir? Bu herşeyden önce ulusa yapılmış çok büyük bir saygısızlıktır. Türkiye yi AKP ye mahkum eden seçim sonuçlarını yaratan tüm seçmenlere bu çağrı: B u ülkenin bir felakete sürüklenmesine gelin izin vermeyelim. Ülkeyi bu ulusal dertten kurtaralım. Bu kez bu ulusu daha büyük felaketlere maruz bırakmamak için vicdanımızın sesini dinleyelim. son seçimde neyi yanlış yaptıysak, bu yanlışı tekrarlamayalım, bu ülkeden hepimizin sorumlu olduğunu unutmayalım. S.S.

Toplam seçmenin dörtte bir oyuyla erken gelen gericilik, törel ilkelere değil de parti ağalarının çıkarlarına göredüzenlenmiş bir seçim sisteminin Meclis te kendilerine sağladığı üçte iki çoğunluğu "ulusal irade" diye yutturarak Cumhuriyetimizin aydınlanma ve insanlaşma yolunda 84 yılda oluşturduğu kurumları yok etmeğe kilitlenmiş; her fırsatı değerlendiriyor.
cumhurbaşkanlığı seçimini de düşledikleri gibi sonuçlandırabilirlerse, karşıdevrim yolundaki son dönemeç de geride kalmış olacaktır. Özel yaşamlarında kimin nasıl giyineceğine karışan yoktur. Ancak kadını ikinci sınıf vatandaş sayarak metalaştıran ilkel görüntüler, Çankaya da bizi temsil edemez. Biz Atatürk ün mekanında, çağdaş Türkiye nin alışageldiğimiz uygar insan görüntüsü istiyoruz. Çankaya da Osmanlının da gerisinde bir düzen kurmaya azimli olduklarını her fırsatta açığa vuranlara kol kanat geren bir yapı değil; Atatürk ün başlattığı aydınlanma ve insanlaşma deviniminin sürdürülmesine öncülük eden bir yapı istiyoruz. K.Ç.

Bunun gibi uzar gider. yapacak birşey yok SÖZ OKURUN..

Çarşamba, Aralık 20, 2006

bugün blog dünyasına gireli bir yıl olmuş.

zaman ne kadar çabuk geçiyor.

Salı, Aralık 19, 2006

ne olacak bu ülkenin hali diye yazılır çizilir ya, gerçekten nereye gidiyoruz.

hükümeti becerdiler, şimdi de devleti halletmeye doğru hızla gidiyorlar. çok üzülüyorum çookk..eğer gerçekleşirse yedi yılda neler yapmaz bu adam. şimdi erişemedikleri birkaç kurum kalmıştı, onları da tepeden atamalarla canına okuyacaklar..

benim düşündüğüm bütün muhalefet vekillerinin sine i millete dönmeleri. mumcu karalı görünüyor, ana muhalefetten çıt yok bu konuda. muhalefet ve sivil toplum kuruluşları birşeyler yapmalı, herkes üzerine düşeni yerine getirmeli.zaten seçime bir yıl kalmış, noolur şimdi istifa etseniz. herkes menfaat peşinde. kamuoyunu harekete geçirmenin en iyi yolu bu görünüyor şimdilik. nisan ayında erken seçim için kamuoyunda hükümete karşı baskı yaratmak için ayrılın görevlerinizden sayın vekiller. yoksa bu ülkenin cumhuriyet değerlerini hepten kaybedeceksiniz, kaybedeceğiz..

Perşembe, Aralık 14, 2006

zaman zaman sabah işe gitmek için hazırlanırken TV açtığımda, sanırım kanal D de, sarışın bir bomba ile erkek-kadın diğer partneri magazin içerikli bir proğram yapıyorlar.

davet ettikleri kişiler genelde sansasyonel, hatta bugün helin avşar vardı barların güzeli..
her iki sunucu da atlamaya hazır panter gibiler. dik sorular, verilen cevapların içinden cımbızla çekilmiş sözcükler üzerinde oynamalar, köşeye sıkıştırmalar, itiraf ettirme uğraşları.. işte helin in gece yaşamı ablasına zarar veriyormuş muş muş da muş muş..heyhaat abla avşar ın yaşamı ülkeye zara veriyor, onu naaapcaaazzz..

nasıl canım sıkılıyo böyle proğramlara, izlemezsen kanal değiştir diyemezsiniz sevgili kanal yöneticileri.. izlemediğim halde açınca denk geliyorum, kumandayı bulup değiştirinceye kadar bir cümle duyuyorum, bugün de ablasına zarar verdiği cümlesini duydum. kaliteyi verin, halk da kalite olsun..verin ki alalım..70 milyon insandan, diyelim ki 5000 mutlu azınlık(!) nereden, nasıl, ne öğrenebiliriz çabaları..

erkek- kadın olanı ramazan da çok da izlenen Nihat Hatipoğlu nun proğramında canlı yayına bağlandı gece yarısı. Gayetten huuuşuuu içinde, söylediğine göre ramazan ayı
boyunca camileri gezermiş, hatta o gün de selimiye ye gitmiş, amanın bir dini bütün, bir müslüman... be kadın, demezler mi yaptığın işe bak, bir de şu konuşmalara.
madem işin magazin, hadi ona da saygı gösterelim,neden konuğun üzerinden sansasyon yaratma dalavereleri, lafları çarpıtmalar..
diğer sarışın da kendisi çok halis-mulis yaşıyor da sanki.. senin her yerinden ..... akıyor zaten. amanın bir konuşmalar, bir tavırlar, kendisi sanki ahlak abidesi.

çok komik oluyorsunuz çooookkkk

sabah sabah takıldım yine yaaa..

Pazar, Aralık 10, 2006

bir haftayı geçen ilkbahar havalarından bugün yararlanalım dedik ve filozofla Assos a gitmeye karar verdik.
bize pek uzak değil Assos, kestirme sahil yolundan yarım saati biraz geçer. çok da severim orasını, bana rum köyünü hatırlatır, ayrıca balık lokantaları ünlüdür. biz de dışarıda oturduk restoranda, üzerimizde ceket, üşümedik.
o yiyecek siparişlerini verirken ben sahilde ve mendirekte dolaştım, hava çok güzel, kalabalık, balıkçılar son hazırlıklarını yapıyorlar.
bir taraftan yemeğimizi yerken, diğer taraftan uzun uzun sohbet ettik filozofla. geçmişten gelecekten, olan bitenden, yaptıklarımız yapamadıklarımızdan, dağdan taştan... doyurucu bir sohbet oldu. her seferinde büyülenirim oraya, yine büyülendim.

sevgiyle kalın..

Perşembe, Aralık 07, 2006

GÜVEN

kameralardan arabamın lastiğini kesen kişiler bulundu. filozofla dün akşam üzeri şikayetçi olduk, dilekçe verdik. yapanlar genç, yirmi küsur yaşlarında. kasıt olmadığını, sarhoş olup kestiklerini söylemişler... olan bizim lastiklere oldu, dördü de değişti. mahkeme sonucunda para tahsil edilebilir ama NEDEN!!!!

artık bu ülkede güven kavramı kalmadı. beni tanımazsın, etmezsin, ne istiyorsun..... gibi sorular uzayıp gider işte böyle.

Salı, Aralık 05, 2006

KUTLAMA

sabah erken uyandım ve hazırlandım. Atatürk'ün kadınlara seçme ve seçilme hakkını vermesi nedeniyle bir tören vardı, oraya gittim.anıta çelenk sunuldu, saygı duruşu, istiklal marşı, günün anlam ve önemiyle ilgili konuşma yapıldı sonra işime geldim.

şunu da yazmadan geçemeyeceğim, biraz gecikecek gibi oldum, yakın olmasına rağmen daha hızlı yetişeyim diye arabayla gitmek istedim, o da ne.... sol arka ve ön lastikler yerde... kasıt mı yoksa değil mi anlamadım. hemen filozofa telefon edip durumu anlattım. hani sabah sabah canım da sıkılmadı değil.

tören yerinde bir arkadaşıma rastlayarak beni işe götürmesini söyledim, yürümesine yürüyeceem de çizmeler yüksek, hava sıcak, o kadar yolu yayan gidersem terden ölürdüm artık..

dün akşam yedi seansına sinemaya "hokkabaz" a gittik yeğenim ve kardeşimle. yeni açıldı sinema buraya, üç tane salonu var, istanbul da gösterime giren film, aynı gün burada da başlıyor,çünkü zincir sinemaların uzantısı. daha önce gitmediğime hayıflandım, oysa ne güzel filmler gelmişti. bundan sonra beğendiklerimi kaçırmayacağıma dair söz verdim kendime. filmi beğendim, filmde cem yılmaz ikinci planda kalmış..

diğer salonda "eve dönüş" gösterimdeydi, o filme gitmek istemiyorum, işkence sahnelerini görmemek için. 12 eylül odaklı bir filmmiş. o yıllar benim üniversite yıllarım, belki de çokşey bulacaktım kendimle ilgili ve o günlere ait. yok yok dayanamam izleyemem. o yıllarda birçok arkadaşımızı kaybettik ve bu sahnelerin gerçek yaşamda birsürü anlatımını dinledik. o yılları anlatan yerli dizilerden "çemberimde gül oya" yı da izleyememiştim zaten, bu gücü kendimde bulamıyorum. başka postlarda buluşmak üzere ...

sevgiyle..

KUTLAMA

sabah erken uyandım ve hazırlandım. Atatürk'ün kadınlara seçme ve seçilme hakkını vermesi nedeniyle bir tören vardı, oraya gittim.anıta çelenk sunuldu, saygı duruşu, istiklal marşı, günün anlam ve önemiyle ilgili konuşma yapıldı sonra işime geldim.

şunu da yazmadan geçemeyeceğim, biraz gecikecek gibi oldum, yakın olmasına rağmen daha hızlı yetişeyim diye arabayla gitmek istedim, o da ne.... sol arka ve ön lastikler yerde... kasıt mı yoksa değil mi anlamadım. hemen filozofa telefon edip durumu anlattım. hani sabah sabah canım da sıkılmadı değil.

tören yerinde bir arkadaşıma rastlayarak beni işe götürmesini söyledim, yürümesine yürüyeceem de çizmeler yüksek, hava sıcak, o kadar yolu yayan gidersem terden ölürdüm artık..

dün akşam yedi seansına sinemaya "hokkabaz" a gittik yeğenim ve kardeşimle. yeni açıldı sinema buraya, üç tane salonu var, istanbul da gösterime giren film, aynı gün burada da başlıyor,çünkü zincir sinemaların uzantısı. daha önce gitmediğime hayıflandım, oysa ne güzel filmler gelmişti. bundan sonra beğendiklerimi kaçırmayacağıma dair söz verdim kendime. filmi beğendim, filmde cem yılmaz ikinci planda kalmış..

diğer salonda "eve dönüş" gösterimdeydi, o filme gitmek istemiyorum, işkence sahnelerini görmemek için. 12 eylül odaklı bir filmmiş. o yıllar benim üniversite yıllarım, belki de çokşey bulacaktım kendimle ilgili ve o günlere ait. yok yok dayanamam izleyemem. o yıllarda birçok arkadaşımızı kaybettik ve bu sahnelerin gerçek yaşamda birsürü anlatımını dinledik. o yılları anlatan yerli dizilerden "çemberimde gül oya" yı da izleyememiştim zaten, bu gücü kendimde bulamıyorum. başka postlarda buluşmak üzere ...

sevgiyle..