Pazar, Ekim 29, 2006

bayram kutlamaları

sabah erkenden kalktık filozofla, kahvaltımızı yaptık ve CUMHURİYET BAYRAMI kutlamaları için tören yerine gittik. havanın güzel olmasını fırsat bilen kalabalık bir halk topluluğu vardı tören yerinde. konuşmacılar cumhuriyetin anlamını ve bugünkü durumu içeren anlamlı konuşmalar yaptılar. okulların gösterileri de anlamlıydı. bulunduğumuz yer aydınlık insanlarla dolu. yerel yönetim de ilerici, çağdaş. sadece bulunduğumuz yere bakarak aldanmamamız gerek. ülkenin götürülmek istendiği yer gayet açık. şu anda bu satırları yazarken cüneyt arcayürek in politika durağını izliyorum bir taraftan da. proğrama gelen sorular da içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak için ne yapmalıyız diye soruyor dinleyiciler. c. arcayürek " sandığa gitmelisin, çevrendekileri sandığa götürmelisin, akp karşıtı oylarla, ancak bu şekilde, ya cumhuriyeti temizleyebilirsin ya da daha çok karanlığa gömülürsün" diyerek yanıtlıyor. laiklikten yana olan, aydınlık çağdaş olan bizlerin yapacak elbette ki çok şeyleri olabilir. hepimiz üzerimize düşen görevleri yapmalıyız ki bize emanet edilen bu LAİK CUMHURİYETİ sonsuza dek yaşatabilelim. bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla hareket edersek o yılanın birgün hepimizi sokacağını unutmamamız lazım..

akşama CUMHURİYET BALOSU na katılacağız. hepinizin CUMHURİYET BAYRAMINI kutluyorum tekrardan. sevgiyle...

güzel bir sonbahar günü

güzel bir sonbahar günü. kazdağlarının eteklerinde oturuyoruz biz. deniz, zeytinlikler ve hemen orman. bu yörede kanlıca veya melki de denilen bir çeşit mantar toplamaya çıktık kazdağlarına filozofla. doğanın bütün renklerini görmek mümkün. aman allahım o ne güzellik öyle. filozofla "ne kadar güzel bir yerde yaşadığımızı"söyledik durduk. aşağıya doğru baktığımızda dantel gibi kıyılar, yukarılara çıktıkça sıklaşan orman, sarı ve kahverenginin; yeşilin her tonu.. bol oksijen... jeepi ben kullandım belli bir yerden sonra. ben yavaş yavaş sürüyorum arabayı, o aranıyor..
filozof mantarların yerlerini adı gibi biliyor, elinde sopa, kabartı gördüğü yeri eşeleyip buluyor mantarı, bu arada beni de imtahana sokup "5 tane daha var, hadi onları da sen bul" diyor; bakınıyorum bakınıyorum bazen bulup sevinç çığlıkları atıyorum, ama çoğu kez de bulamıyorum. bizden önce çevre köylerden insanlar da hasatı yapmışlar, bulabildiklerimizi de biz topluyoruz. 2 kg kadar topladık, ateş yaktık ve közde pişirdik melkileri. aman allahım o ne lezzet.. ceylanların olabileceği mevkileri söylüyor bana, ama göremiyoruz, yoklar..

bazen tavşan ve domuz avına da çıkıyoruz filozofla, ben vurmasını engellemek istiyorum ama avcı zihniyeti, denk gelince engel olamıyorum. genelde hava kararınca oluyor tavşan avı. yolda denk gelirse tabii ki.. uzun kısa ışıkları yakarak hayvanın gözleri görmüyor ve hareketsiz kalıyor, öylece bakıyor aval aval, gidip elle bile yakalayabilirsin. sonra da bulgur pilavıyla birlikte yahnisi güzel oluyor. domuz vurduğunda ise yiyen kişiler var ya onlara veriyor ya da köpeklerimize.. domuzların kokusu berbat, geçtiği bölgeyi bile kokutuyorlar, yakınında denk gelirsen burnunu kapatman lazım. ayı da varmış bu dağlarda ama ben görmedim filozof görmüş ayı ailesi. geçen yıl bir kez ceylan gördüm arkası dönüktü bize, sonra kaçıp kayboldu.. işte böyle sevgili arkadaşlar, biraz avcı yazısı gibi oldu ama hiç palavra yokk.. insanın kocası avcı olunca bu kadar fikir sahibi olabiliyor veya yaşayabiliyor. sevgiyle kalın.

hepinizin CUMHURİYET BAYRAMI kutlu olsun....

Cumartesi, Ekim 28, 2006

değişik duygularla

arife günü, havanın da güzel olduğu fırsat bilinerek istanbul plakalı konvoy halindeki arabalar bizim oraya; tek tük bizim gibiler de ana baba evine bayrama yola koyulduk. akşam üzeri bizi bekliyorlarmış, ben de son anda dahil olarak mezarlık ziyareti yaptık. biz gelene kadar filozof uyumuş bile, kardeşimin eşi hazırlamış sofrayı, yemekler de zaten hazırmış,f. yi de kaldırarak iftar yaptık. yemekten sonra yine yattı o, sabaha kadar deliksiz uyudu ve dinlendirdi vücudunu..

işi gereği bayramın birinci günü dönmesi gerekiyordu, kahvaltı yaptı hemen çıktı yola. memleket küçük bir ilçe olduğundan eski bayram gelenekleri hala devam ediyor, tanıdık tanımadık çocuk el öpmeğe geliyorlar. hep bozuk para biriktireyim derim unuturum, neyse ki o işi annem yapıyor. ilerleyen saatlerde diğer şehirlerden gelecek kardeşleri beklemeğe başladık ve geldiler de.. ev bi haralan gürelen, dağınıklık, yemek, bulaşık, sürekli toplama seansları evi.. bayramın tadı da böyle oluyor. damatlar tatil amaçlı geliyorlar, gazeteler saçılmış, mutfak tezgahı sürekli bulaşık doluyor kısaca iş çokkkk.
ikinci günü büyüklerin ellerini öpmeğe gittik akşamına da kuzenimin oğlunun nişanını yapmağa izmir kınık a yola koyulduk.
son gün saat üçte evimizde olmam gerekiyordu, misafirlerimiz vardı, geldim ve onları da ağırladık. bayram faslını böylece bitirmiş olduk.
annem 69, babam 78 yaşında, bugün varlarsa yarın yoklar, yaşamlarını öyle güzel kurmuşlar ki, aralarında güzel bir uyum, iş bölümü, sağlıkları da yerinde, bakıma ihtiyaçları yok. Allah tan başka ne isterim ki. nazar ermesin tansiyon yok, şeker yok herşey yiyip içebiliyorlar, daha ne olsun.

çoğunluğu emekli olmuş yakın okul arkadaşlarımızla 20 yıldır süregelen ayda bir toplantılarımız olur. bu ay da ben alacaktım ama araya ramazan girdi biraz gecikti. havalar da soğumadan tarladaki evimizde onlara mangal ziyafeti verecektim, bu cumartesi olarak niyetlendim hepsini telefonla aramaya başladım. bir arkadaşımızın annesi vefat etmiş onu öğrendim, üzüldüm ama uzun süre katılamayacağını ve de yapmamızı önerdi, içime sinmese de yapılacaktı, hazırlıkları da tamamlamıştık. bugün işyerimdeyken telefon çaldı kardeşim arıyordu, B.....in annesi dün gece ölmüş dedi. kendisini tanıyor çok da seviyordum. nasıl şok oldu bende. B.... anne babasıyla bayram tatilinde kartalkaya dalardı, onları tatil bitiminde ankara ya evlerine bırakmış, kendisi de annesini öldüğü gecenin sabahı okula yetişmişti 9 saat yolculukla. bu nasıl bir dünya bir gün bile geçmeden yine ankara ya dönmüş, telefonla aradım çok kötüydü.. kısaca aylık toplantımız yapılamayacaktı. tekrar arkadaşlara döndüm telefonla durumu anlattım duymayanlar da çok şaşırdılar. o kadar yaşama bağlı birisiydi ki insan ona ölümü konduramıyor. bir gün arayla ölmüşlerdi ama aynı gün yani bugün toprağa verildiler.
işten biraz erken çıkarak E.... deki arkadaşımıza başsağlığına gittik diğerleriyle birlikte. kızı zaten asildi, acısını da öyle yaşıyor, taziyeye gelenleri karşılıyordu..

hayat acısıyla tatlısıyla öylece akıp gidiyor. karışık bir post oldu, sevgiyle kalın..

Cumartesi, Ekim 14, 2006

sağlık macerası

1995 temmuz ayında göğsümde kızarıklık, ağrı ve sertlik oluştu çok korktuk. hatta ertesi gün marmara adasına gezimiz vardı bir grupla, bozmayalım insanların keyfini diye gittik üç gün. dönünce hemen doktor araştırdık izmir de. bir doktor ismi de bulduk dokuz eylül üni. den.

koca evhamlı. önce çekaptan geç sonra o doktora gidelim diye tutturdu. bilenler bilir özel sağlık hastanesinde çekaptan geçtik, momografide göründü kitle, cerrahi inceledi, emin olamadılar ilaçlı film çekildi .. kalp için de testler yaptırılmıştı kontroller için. benim testlerde acayip bir durum görmüş doktor, siz memeyi şimdilik bırakın kalp anjiyosu yaptırın dedi. haydaa.. çok yemek filan yiyince kalbim sıkıştırır herhalde mide baskısı ama hiç bu kadar ciddiye almamıştık. kocaya söylemiyorum, o dönemde zayıflamak için yosunla masaj yaptırıp elektrikle ısınan bir koca muşambanın içinde terler döküyorum sanırım beşinci seansta bayılacak gibi oldum kendimi zor attım dışarı..o muşambalara gireceğine boğazını tutsana.. olacak işte, herhalde ben o dönemde kalbin ritmini bozdum, çünkü havalarda çok sıcaktı. sanki yirmili otuzlu yaşlardayım da doktor kontrolü olmadan belki de ehil olmayan ellerde bu işi yaptırıyorum, ne cesaret..

her neyse göğüsteki kitleyi unuttuk kalbin derdine düştük, yine aynı hastanede anjiyo oldum, şükür ki birşey çıkmadı ama doktor, kalbin kılcal damarlarında birşeyler olabileceğini söyledi ve içimize gene kurt soktu. o hastaneyi bırakıp yine izmir kent hastanesinde, şu anda adını unuttuğum bir işlem yapıldı, yurt dışından gelen bir maddeyi vücuda vererek ve de karaciyerin parlamasını engellemek için çikolata yedirerek kalbin filmini çektiler, bantta koşturup bir daha filmini çektiler sonuçta birşey yok. ohhh şükür dedik sıra kitleye geldi.
önce iğneyle sıvı alıp incelendi, apse olduğu anlaşıldı, antibiyotik kullandım, kontrole gidildi, geçmemiş.. inatçı..

doktora; aklımda kalacağına alınsın istedim ve birkaç gün sonra başka bir hastanede ameliyat oldum. bu arada belirtmeliyim ki ameliyattan şundan bundan hiç korkmam. beni korkutan bilinç yerindeyken yapılan müdahalelerdir ve de acı veren kontroller, filmler.. uyuduktan sonra ne yapacaklarsa yapsınlar umrumda değil.. yedi kez uyutularak ameliyat olmuşluğum da vardır yanee.. alınan parça patolojide incelendi birşey yok. haaa... sonradan hatırladım hızlı hızlı hareket ettiğimden kapıya çarpmıştım göğsümü..

aslında ameliyat eden doktor bir yıl sonra kontrole gel dedi, ben üç ay gecikmeyle ama başka bir doktora gittim bugün. önceki dr. meme, böbreküstü, guatr vb. de bakıyordu. son gittiğim arkadaşımın tavsiyesiydi sadece meme üzerine doçentti.

randevu dörtteydi, biz biraz erken gittik. dr. un yanında çalışan bayan benimle öngörüşme yaptı, gereken soruları sordu, önceki sonuçları düzene koydu, boyumu kilomu da ölçtü, doktorun çağırmasını beklemeye başladık. sıranın bbana gelmesiyle kendimi doktorur odasında buldum. ilk görüş ne kadar önemli arkadaşlar.. güven vericiydi, bir bilim adamı gibiydi, kendinden emin , vakur.. öngörüşme yapan genç bir bayandı, sonradan öğrendim yüksek hemşireymiş, pırıl pırıl bir gerç kız. muayenehane de tertemiz, düzenli ve de şık.

sorular, sorular... ilk ameliyat patoloji sonucunda belirtilen hastalığı hiç duymadım dedi. muhtemelen hala o parçanın orda olduğunu başka bir laboratuvarda incelenmesi gerektiğini söyledi. haydaaa o labr. bul, parçayı iste, bulabilecekleri de şüpheli, hem birbuçuk yıl önce alınan parça hala orda bekletilir mi???? aklım yatmadı bana zor bir iş gibi göründü. sonra hem elle, hem de ultrasonla muayene etti, oturtarak mezuro ve cetvelle ölçtü, biçti, yuvarlak şeffaf bir şeyle hacmine kadar buldu. benimkilerin biri diğerinden 300 gr büyük, hadi 70 gr ameliyat için doku alınsa bu kadar fark niye diye epeyce düşündü. sonra giyindim, sonuç hakkında konuşacak benimle. anlatıyo, anlatıyo.. kafama takılan soruyu hemen sormalıyım ama sordurtmuyor ben bitireyim sonra sor diyo.. ben de sonra soracağım soruyu unutuyorum tabee..

önbilgileri dikkatli okumadığından mıdır bilmem, benim hiç doğurmadığımı, bunun da önemli bir risk olduğunu söyledi. ben de günlü çocuk doğurduğumu ama yaşamadığını, sonra da düşükler yaptığımı anlattım. diğer riskler arasında kilolu oluşum, sigara içmem, kist oluşması (kendiliğinden oluşmadığını, çarptığımı söyledim, onu da atlamışş) vb. gibi nedenlerle yüksek bir risk gurubuna girdiğimi söyledi. risk sayım 10 muş, ama doğum yapmam ve çarpma sonunda kitle oluşumu sayımı 6 ya düşürdü. ohhh dedimmm...

haa en önemlisi boyum ve kiloma göre olması gereken kütleden iki kat daha fazla kütle taşıyomuşum ben önlerde.. bu her zaman tehlike. küçültme ameliyatı yapabileceğini anlattı. haydaa, manken mi olcam ben yaa. ben onlarla mutluyum, sonra vücuduma göre büyük de durmuyolar bana göre. sonra bana hiç kimse büyük demedi onlara.. uygun, küçülten çamaşırlarla gayetten de iyi duruyolar.
küçültme ameliyatı olamam dedim. o zaman diyet yapacaksınız, 21 kg fazlanız mevcut dedi. yüzüme bir şamar gibi indi yine kilolar arkadaşlar. hiçbir kontrolde film dahil, yağ dokularından yeni oluşan kanser kitlesi görülemezmiş, ancak fındık büyüklüğüne gelince görülebilirmiş.

şu anlamda saçma geldi arkadaşlar, bu konuda fikri olan söylesin, hadi göğsü küçülttük, kitleyi görülebilir düzeye getirdik. sadece memede mi oluşuyo bu meret. bağırsaktakini, pankreastakini, rahimdekini, karaciyerdekini vs. vs. nasıl anlıycaz. doktor sadece kendi branşını konuşturuyo, diğer azalardaki riskleri naapacaaz..

kısaca şimdilik benim büyüklerde bir tehlike yokmuş, bir ay içinde adını verdiği merkezde momografi çektirip sonucu bildireceğim. bir de zayıflama yoluna gireceğim. sevgili zayıflayan blogerler lütfen bana da yardımcı olun. asortik; yardımlarını bekliyorum. sağlıkla kalın sevgili arkadaşlarımmm..

Pazar, Ekim 08, 2006

huzur

ütüler bitti, yerlerine kondu, evde herşey yolunda. tarladan gelen bamya, taze fasulye şoklandı, difrize girdi.
akşam benden bir yaş büyük olan ama adıyla hitap ettiğim ne... iftara gidildi. ne de güzel yemekler yapmış bizim için. onlarla birlikte olmak hep huzur veriyor bana, zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum. şimdi evdeyim. midemde boş yer oluşmasını bekliyorum meyve yiyeceğim, çünkü gündüz pek imrendim siyah üzüm aldım ama boş yer yok yemek için. bekleyelim bakalım oluşur belki...

Cumartesi, Ekim 07, 2006

başlıksız

iki haftadır işe gitmiyorum, gezi öncesi hazırlık, sonrası da toparlanma.. sanırım hava değişiminden de boğazım acıyor, burun tıkalı. antibiyotik almadım, doğal yollardan geçsin istiyorum. kışlıkları erken çıkardığımdan ev dağınıktı, bugün iyi bir şekle girdi, ben de huzurluyum. önümüzdeki haftaya iyi bir şekilde başlamayı düşünüyorum. ütüm çok, yarın onu da halledeceğim. bir haftalık seferilikten sonra oruç da iyi gidiyor. sevgiyle..

Cuma, Ekim 06, 2006


















hermitage (kışlık saray) st. petersburg peterhoff (yazlık saray) st. petrbg. G-8 topl.yp





moskova metrosundan kesitler

resimlere devam











gezi resimleri










moskova metrosu

gezi resimleri