Çarşamba, Mart 28, 2007

Yaşantımızdaki Vazgeçilmezler

sevgili ASORTİK KREP im sobelemiş beni. Ona şimdiden teşekkür ederim.

Benim pek marka tutkum yoktur, yani illa şu markayı alayım şunu kullanayım gibi, parfüm de bile belli bir markayı kullanmam. Baharatlı kokular hariç, çiçek kokan her tür markayı kullanabilirim. Keseme ve zevkime uyan ürünleri alırım mesela. Olmazsa olmaz değil ama, memnun kaldığım ürünler var tabii.

Çamaşırda omo kullanırım, bulaşıkta kalgonit. Daha güvenilir geliyo bana nedense.. Yüz bakımında da Rock kremleri vazgeçilmezim, yıllardır aynı markayı kullanıyorum, kaliteli ürün olduğunu şurdan anladım, sağ gözümün üstünde temre gibi bişii vardı, ben onu her tür kremlerle veya merhemle iyileştirmeye çalışıyodum, geçer gibi oluyor sonra yine oluşuyordu, sonra sözettiğim ürünleri kullanmaya başladım, göz kremi ne temre bıraktı ne de kalıntısı, yok oldu gitti, o gündür bu gündür kullanıyorum rock ürünlerini..
El ve ayak bakımı için kullandığım belli bir marka yok, ne denk gelirse..

Mutfakta her an elimin altında yedi yılı aşkındır kullandığım Braun marka robotum vazgeçilmezim bozulsa da yine aynı ürünü alacağım kesin. Yıllardır hiç çaydanlıkta çay yapmıyorum, Beko çay makinesi, memnunum kendisinden.. bir de Tefal düdüklüm, çok kullanırım, bilhassa haşlanacak sebzelerin vitamininin yok olmaması için buharda hallediyorum, memnunum..

Beyaz eşyada BOCH.. bilhassa çamaşır ve bulaşık makinesinde, iyi bir ürün.

Değiştirme veya kaza nedeniyle yenilenen üç kez TOYOTO marka araba sahibi oldum. ilk araba kullanmayı Tempra ile öğrendim, sonra onu sattık toyoto carollo aldık, eşim onu bana verdi, pek memnundum, sırası gelmişken yaptığım kazaları da anlatayım, beş yıl önce bir sabah annemle şehre inerken annem bana gece gördüğü rüyayı anlattığı sırada dalgınlıkla kırmızı ışıkta geçmişim, bir arabayla çarpıştık... tam bir şok... annemde ufak tefek ezilmeler vardı ben de bişii yok.. verilmiş sadakamız varmış.. polisler, ifadeler, hastane kontrolleri.. arabanın önü haşat, yani kullanılamaz. Eşime haber verdik, kaskoluydu Allahtan, aynı günün akşamı yepyeni bir arabayla geldi Filozof, sanki bir mükafat..aynı marka, sadece rengi değişik. Bu kadarla kaldı sanmayın; önümüzdeki haziranın dördünde üç yıl dolacak, daha büyük bir kaza atlattım. Kız kardeşimle aynı okuldayız , o ben ve müdürümüz yazın staj yapacak öğrencilerin dosyalarını götürmek amaçlı yola koyulduk, kardeşim yanımda, müdür arka koltukta oturuyor. bir iki işyerine uğradık başka bir beldede bulunan işyeri için çıktık yola tekrar, bir taraftan da sohbet ediyoruz, ben geveze biri değilimdir ama konuşulanlara fazlaca takılıyorum herhalde, hızımız seksen veya doksan, ben mıcıra kaptırdım arabayı, frene basılmamalıymış, ben bastım oysa, direksiyon hakimiyetini kaybettim, karşı şeritte buldum kendimi, oradan da takla atarak kuru bir dereye uçtuk ve araba ters haldeydi. İnanın arkadaşlar karşı şerite geçtiğimizi biliyorum ama diğerlerini hatırlamıyorum tam bir ŞOK. Ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum, herhalde fazla değildir, kendime geldiğimde cenin vaziyetinde yatıyordum hiç bişii düşünmüyordum sonra aklıma diğerleri geldi, kardeşime arkam dönükona seslendim, cevap verdi, aklıma müdürümüz geldi ona seslendik cevap yok, o anı unutamam bişii oldu eyvah dedim oysa kırılan camdan dışarı çıkmış kendi çabalarıyla, arabanın alev alacağını düşünmüş, zira başına böyle bir kaza olayı gelmiş ve araba alev almış.. Etraftan yetişenler oldu, kardeşimle beni yamulan kapılardan çıkarmaya uğraştılar ve çıkardılar da. Bizde bişii yoktu, benim parmakların cak kırıklarından kesilmişti, kanıyordu, kardeşimin dizi şişmiş, alnında da bir şişlik vardı, kötü durumda olan müdürümüzdü. Nefes almakta zorlanıyor ve rengi sapsarıydı. Sonradan konuştukça komik taraflarını da buluyor insan, ben şimdi bayılacağım diyor, kardeşim de lütfen .... Bey bayılmayın diye ona yalvarıyordu o da benim elimde değil ki bir iki dk sonra bayılacağım diyordu. Yine de böyle bir kazayı hafif sıyrıklarla atlattık biz ama ... Bey bir hafta hastanede yattı, kaburgalarında kırıklar vardı, benim parmaklarıma dikişler atıldı.. Bilenler bilir, E24 karayolu, işlek bir yol, yaz sezonu, kalabalık her yer, vızır vızır araba geçiyor, çok şükür ki biz bir araçla karşılaşmadık karşı şerite geçtiğimizde,
sonuç daha vahim olabilirdi. kardeşim kaza anında beni kendisine doğru çekmiş, yoksa boynum kırılabilirmiş.. Araba yine hurda haline geldi, yine kaskoluydu. Bizi bir gece hastanede tuttular, hissettiğim şey utanç ve birşey olsaydı naapardım diye vicdan azabı.. Yenilere kadar her gece uykuya geçerken bu olayı hatırladım, yeni yeni unuttum diyebilirim.

hastaneden çıktıktan sonra bütün aile gelmişti, kardeşimdeydik, Filozof geldi oraya beni balkona çıkardı, uzaktan kumanda ile bir arabanın kapısını açtı, karanlıkta ışıklar yandı söndü, bembeyaz Toyoto Avensıs almış bana.. Oysa artık ben hak etmiyordum, hem kaza yapıyor ve kullanılamayacak bir halde oluyordu arabalar. O kadar mutlu olmuştum ki anlatamam. Toyotolarla tanışmam da işte böyle olmuştu.. Allah hiç kimseye ve bana da bir daha göstermesin kaza maza...

İlahi Asortik, beni nerelere götürdün, hem acı hem tatlı anılarla karşılaştırdın, sen çok yaşa emi!!

Ben de Derin İz ve Nilly i sobeliyorum..

Pazar, Mart 18, 2007

DEĞİŞİM

aaaaaaaaa.... Derinizim beni şaşırtmaya devam ediyor, tam da benim sevdiğim çiçek ve renklerde.. Çok beğendim çok, nefis olmuş, ellerine sağlık kuzucuğum.. Beni şaşırtmaya devam et, hoş sürprizler bunlar.. Hiç bişeyden haberin yok, açıyosun sayfanı, bir de bakmışsın mor mor veya lila mı denir.. Kadının gücünün rengi....

Sen çok yaşa emi!!!!!

Perşembe, Mart 15, 2007

NERDE KALMIŞTIK

Daha önceki yazılarımın birinde hayatımdaki keşkelerden bahsetmiştim. Birini unutmuşum, aklıma geldikçe de ilave edeceğim. Keşke CADI biri olsaydım. Kızdığında tabakları bardakları yere çalan, bağırgan..Eğer böyle biri olsaydım, bugünkü düzenimde olurmuydum, bu da koskoca bir soru işareti.. Hayır hayır olmazdı, Filozof beni boşardı kesin.. Neden yazdım bunları, bilmem? Unutun yazdıklarımı, sakin halim bana yakışan, insanları kırmadan.....

Filozof Ankara da, işleri var, onları hallediyor. Onsuz yaşam anlamsız. Çok yoğun yaşayan biri olmasına rağmen, birlikte geçirdiğimiz zamanlar dolu dolu olunca telafi ediliyor yalnız geçen saatleri. Hemen gelsin, özledimmmm...

Pazartesi günü saat üç gibi Filozof okuldan aldı beni, çiftliğe çıktık evin yapımını görmek amaçlı. Çelik direkleri dikmişler, aralara plakaları yerleştirmeye çalışıyordu ustalar. Beton ve tuğla işlevini çelik sağlıyor. Hazırlıksız gittiğim için fotoğrafını çekemedim, aşamalarını göstermek istiyordum oysa, olabildiğince diğer evreleri çekerim. Evdeki bütün bölümler ortaya çıkmış, plan da kullanım açısından iyi.. Deniz, orman, zeytin ağaçları, manzara nefis, sessiz, sakin ve huzurlu.. Bodrum da altlarda değil yani, birinci kat evler gibi, orası da zeytin ürünlerinin, meyvelerin, sebzelerin saklanma koşullarına göre düzenlenmiş, hatta rafları bile hazır, kısmi olarak kullanıma da girmiş bölümler bulunmakta. Bakalım gerçekleştirebilirsek, sauna bölümü bile düşünülmüş. Ben pek sıcakta kalamam ya, Filozof seviyor sıcağı ve terlemeyi..Tek kusuru, kırkküsur dana var çiftlikte, onların kokuları geliyor, yazın daha da kokacak, danaların barındığı bölüm başka bir yere alınmalı veya satıldıktan sonra yenileri gelmemeli..çok da sardırdı besiciliğe ama bakalım ne yapacak, o da yaşayamaz o kokuyla, biliyorum.. Daha önceki yazılarımda köpeklerimizden bahsetmiştim. Pekçok türde geldi gitti, Sibirya kurdu vardı bembeyaz önceki yıllarda, 6 ay eğitime de göndermiştik onu, çok asildi.. ama tavukları boğduğundan cezalandırıldı, başkasına verildi, askeriye gibi, başkalarının yaşam alanlarına girenler hemen uzaklaştırılıyor çiftlikten... Daha yaşına bile girmemiş, bize çok küçükken gelen alman kurdu CESİ miz var, pek tatlı, şımartıldığından biraz da sümdük.. Şimdi iki yaşında başka bir alman kurdu daha geldi başka bir şehirden, eğitimli, onların bölümleri diğer köpeklerden ayrı ama birbirlerini çok kıskanıyorlar. Birini seversen diğerini de seveceksin. Sivas kangallar da başka bir alem.. biri havlamaya başlayınca koro halinde devam ediyorlar.

Dün şehre indim, ucuzluk var ya heryerde, yeni kıyafetler aldım, giysiler bol geldiğinden. Eve gelince aldıklarımı bir daha denedim, kendime yakıştırdım doğrusu.. Akşam üzeri Ipanın mat. kursu vardı, ilk defa a gittiğinden annesi götürdü onu öğretmene, tanıştı, evini, ailesini gördü.. Ben de iki arada bir derede alış verişimin kalan kısmını tamamladım, saat yediye kadar zamanımız vardı bir arkadaşımıza gittik sohbete, ders bitiminde buluşup, eve dönerken ablamıza uğradık Ipa çok özlemiş teyzesini, bir saat kadar kaldık, döndük geldik evlerimize..

Bugün de işimdeyim işte, Filozof randevuları tamamlarsa büyük bir olasılıkla bu akşam dönüyor. Hepiniz sevgiyle kalın, kendinize iyi bakın...

Pazar, Mart 11, 2007

GÜNLÜKTEN..

Sevgili günlük, sana pek zaman ayıramadım, belki yazma isteğimin olmamasından ya da yoğunluktan. Aslında istesem, iki arada bir derede yazardım ya neyse....

Geçen hafta, martın beşinde oğluşun yaş günüydü. Okulda kutladı yeni yaşına girişini, okul bitiminde arkadaşlarıyla birlikte. Annesi ve ben pastayı okula getirdik. Mumları üflerken çıkmadık sınıflarına, sınıf öğretmeniyle ve arkadaşlarıyla yediler pastalarını, hani o yaşlarda pek istemezler ya ebeveynlerini çocuklar, biz de rahatsız etmedik .. Şu anda çalıştığım vakıf özel okulunda sekizinci sınıfta okuyor yeğenim. Her öğleyin yemekten önce veya teneffüs aralarında uğrayıverir öylesine, ben de onu beklerim uğrar diye, oturmaz bir iki dakika durur ve gider basket oynamaya. Okul takımında lisanslı bir öğrenci, il çapında dördüncü oldular. Terler, aralarda görmeye çalışırım kıyafetini değiştirsin isterim ama serde delikanlılık var ya reddeder. onbeş yaşına girdi ben onu severken ıpam benim diye severim, sıpam dememek için, biraz daha kibarlaştırarak.. Sekiz aylıkken girdi benim yaşamıma, hatta Filozof un da yaşamına. Elimde büyüdü diyebilirim, biz onu iki kadın büyüttük.. Bütün olanakları önüne serdiğimiz halde hiç şımarık değil, halden sözden çok anlayan bir delikanlı..Çok makul ve mantıklı, ne istediğini bilen, kararlmı bir çocuk. Çok da çalışkan, sekizinci sınıfa kadar hiç dördü olmadı karnesinde, hepsi 5.. Bu yıl OKS ye hazırlanıyor, dershane, özel ders, okul... bütün zamanı dolu.. üç ay daha tempo böyle devam edecek.

Evde siyah beyaz kanaryamızın olduğundan bahsetmiştim önceki postlarımda. Öylesine güzel ötüyordu ki, eve geleli kısa bir süre olmasına rağmen çok da alışmıştık birbirimize. Cuma günü akşam üzeri eve geldiğimde hiç sesi gelmiyordu kulağıma, her an ötmese de kafesteki hareketlerinden odada değilseniz bile hareketlendiğini anlıyordunuz.. Yemini, suyunu kontrol amaçlı yanına gittim, sırt üstü yatıyordu kafesin içinde, ölmüşş..... Yüreğim sızladı, çok üzüldüm. Bir daha almam artık kuş filan... Ama Filozof bir tane daha almış, hafta sonu evde olmadığımdan henüz gelmedi kafesine. Onu da kaybetmek istemiyorum..

Cumartesi günü saat 11 gibi üç kız kardeş anne babamıza gittik. Atladık arabaya birbuçuk saat sonra yanlarındaydık. Öğleden sonra da annemin akrabalarla yaptığı günü vardı, ikramları yaptık burdan, iyi oldu anneme, yorulmadı. Yirmi kişi kadardık, onlarla da görüşmüş olduk, hatta kimilerini yeni tanımıştık gelinleri yani. Hepimiz dışarıda yaşadığımızdan , sık sık gitsek de memleketimize herkesle görüşemiyorduk ki evde kendi kalabalığımızdan ve birlikte olma isteğimizden.. Akşam da muhabbetle geçti gitti.. Sabah kahvaltıdan sonra, çok genç yaşta kaybettiğimiz yeğenimizin mezarını ziyaret ettik, ayrıca dedeleri ve anneanne babaanneayi de..Bu kısım, hüzünlü ama yaşamın da ta kendisi.. Akşam üzeri de döndük geldik evlerimize.

Çiftlikte hummalı bir çalışma var, kütük ev gibi bir ev vardı çalışan ve bekçinin kaldığı.. Kendimize de yapmak istiyorduk zaman zaman kalacağımız.. Bodrum katını kış başında yaptırtmıştı Filozof. Üzeri için de kararsızlık içindeydik nasıl yapacağımız konusunda kütük ev mi, yoksa tuğladan mı diye.. En sonunda Uğur Dündar ın sunduğu Rüya Gibi proğramındaki çelikten yapılanlar gibi ev oluyor, dün malzeme gelmiş bir tırla, traktörlerle çiftliğe çıkartıyorlar, ev bitsin bilahare fotoğraflarını yayımlarım. Umarım içine eşyaları da tez zamanda alır, kullanıma sokarız yeni evimizi. Sanırım evin yapımı birkaç günde tamamlanacak..

Sevgiyle kalın, diğer postlarda buluşmak üzere...

Cuma, Mart 09, 2007

GÜN

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

İster evde, ister dışarıda çalışan kadın, çalışan kadındır. İşi zordur, ağırdır, sorumluluğu fazladır... yaptığı veya yapmak zorunda olduğu işleri sıralamaya kalkarsak satırlar yetmez. Ama öylesine güçlüdür ki herşeyin üstesinden gelir. Bazı kafaların, kadını, sıkma başa hapsetme düşüncesi boşuna değildir. Çünkü onun yetiştirdiği bireyler de kendisi gibi olacaktır. Çocukların 6 yaşına kadar gelişiminin yüzde seksenini tamamladığı düşünülürse, çabalar boşuna değildir.

Dünya kadınları ve ülkem kadınları; bizleri edilgen duruma sokmaya çalışan zihniyetlere izin vermeyelim, kıralım zincirlerimizi, baş kaldıralım..

gününüz kutlu olsun..