Perşembe, Ekim 05, 2006

uzak yollardan geldim










bir haftalık st petersburg ve moskova gezimiz sona erdi. üç buçuk saatlik uçak yolculuğuyla istanbul petersburg rusya topraklarına indik. yaklaşık bir saat sonra otelimizdeydik. bir önceki gün sabaha karşı yola çıktığımızdan haşat gibiydik. duş ve kısa bir dinlenmeden sonra yemeğe indik. yemekler çok farklı, bize uyabilecek ve bol bol ananas kompostosu tüketerek karnımızı doyurduk bütün gezi boyunca. gözünü seveyim bizim türk mutfağının. her iki kentte de otellerimiz dört yıldızlıydı ve çok büyüktü hele moskova daki otel ikibin kişilikti. otelde alışveriş merkezleri, kumarhane kafeler, pub lar çeşitli clupler ne ararsanız mevcuttu. ilkgün erken yatarak bir sonraki yoğun geçecek güne hazır olmalıydık.

ikinci günpanoromik şehir turu için hareket ettik. ünlü ve büyük uzun caddeler, puşkin anıtı,liman feneri,darphane,alışveriş merkezi,kütüphane,saray meydanı, adalar, üniversite, kanallar,avora zırhlısı görülen yerler arasındaydı. st. petersburg neva ırmağı üzerinde 50 adadan meydana gelen bir başka ifadeyle doğunun venedik i, 4 milyon nüfusa sahip muhteşem güzellikte bir kentti. 1917 devrimine kadar ülkeye başkentlik yapmış. anıtlar, kiliseler, saraylar görülmeye değerdi. bu arada tarihi bir olaya da tanıklık etmiş olduk. st. isaac meydanında ve kilisesinde hummalı bir çalışma ve hareketlilik göze çarpıyordu. şehirde de tüm caddeler bayraklarla ve( siyah kurdela geçirilmiş) meydanda onlarca canlı yayına hazırlanan tv kanalları mevcuttu. yollar polis ve tören geçişi için bekleyen askeri öğrencilerle doluydu. meğer, son çar ikinci nicolas ın annesi devrim sırasında memleketi olan danimarka ya kaçmış, 1923 yılında da 81 yaşında vefat etmişti. danimarka ile yapılan görüşmeler sonucunda çariçenin oğlunun yanına defnedilmesine karar verilmiş. biz de böyle bir törene ve tarihe şahit olduk. çünkü bu onlar için çok önemliydi.
the hermitage sarayı yani çarlık döneminin kışlık sarayı muhteşemdi. avizeler, aynalar, duvar süslemeleri herşey ama herşey altındandı. binlerce ton altın kullanılmış sarayda. dış yüzeyde kubbeler, içte süslemeler tümü altın kaplamaydı. devrimden sonra müze olarak kullanılan saray ikinci dünya savaşında hasar görmüş, sonra da aslına uygun onarımı yapılmış. duvarlar avrupalı ünlü ressamların tablolarıyla süslüydü. yatak odaları ve saray mutfağı savaşta yağmalandığından onarılamamış.
1917 devrimi başladığında çar toplantı halindeymiş bir salonda, haber geldiğinde başka bir odaya kaçmış ve orada tutuklanmış. odada bulunan saat akşam 8 i 10 geçe durdurulmuş, hala da öylece duruyor. gördüğümüz şeyler arasında büyük bir toplantı salonundu som altından yapılmış büyük bir tavus kuşu görkemliydi. çar ailesinin önemli günlerinde altta saati de var tavus kuşu kanatlarını çırpıyor ve ötüyormuş. neva ırmağı kenarına yapılan saray hepimizi büyüledi. önemli bir not daha; devrim sırasında lenin askerlerine sarayın yağmalanmamasını emretmiş, hiç hasar görmemiş. adı geçen sarayda bizim baltacı mehmet in 2. katerinasının tabloları saray duvarlarını süslüyordu. çünkü katerina tarihe damgasını vuran güçlü bir kadınmış.
ilginç bir not daha; çarların, çariçelerin ve çocuklarının giysileri sergilenmekteydi bir bölümde. rehber küçük bir kabı gösterdi, o ihtişamda bile bitin önüne geçilemiyor, bayanlar kabarık giysilerinin altına bir yapışkan madde konulan kabı yerleştiriyorlar, bitlerin bu yapışkan maddeye yapışarak onlardan kurtulmaya çalışıyorlarmış.

bir sonraki gün baltık denizi finlandiya körfezinde bulunan peterhoff a yazlık sarayı görmeye gittik. karşı kıyıdan finlandiya yerleşimleri görülüyordu. temmuz ayında G-8 toplantısının yapıldığı saraya. bahçe düzenlemesi ve fıskiyeler, altın kaplı heykellerin ağzından akan sular, kısaca bahçe düzenlemesi çok hoştu. sarayın içi de kışlık saray gibi yine tablolar altından süslemeler, balo ve yemek salonları ihtişamlıydı.
aynı gün ikinci katerina nın eşinin kendisi için yaptırdığı puşkin kasabasında trarskoya sarayı da gördüğümüz yerler arasındaydı. bu sarayda beni ençok etkileyen amber taşından bütün duvarların kaplı olduğu büyük bir salondu. taşı işleyerek süslemeler de yapmışlardı.
londra da da yazlık ve kışlık sarayları da gezmiştim ama buradakiler çok ihtişamlıydı.

petersburg şehri 2. dünya savaşında faşistlerce 900 gün kuşatma altında kalmış, bir milyon kişi savaştan ve açlıktan ölmüştü. bu nedenle şehre gazi veya şanlı ünvanı verilmiş.
kaldığımız otelin tam da karşısındalenin devrim anıtını gezdik. siyah beyaz olarak devrim filmi izletiliyordu ziyaret edenlere. delik deşik miğferler, kurşun yemiş kimlikler, silahlar sergileniyordu o günlere dair.
üçüncü gecede otelde kazak müzik ve halk dansları gösterisini izledik, keyifliydi..
rehberler sürekli uyarıyordu metrolarda hırsızlık olayları için. tatsız bir olay yaşadık, guruptan bir arkadaşımızın kargaşa yaratarak parasını çaldılar, herşey gözümüzün önünde oldu ama öylesine el ve ayak çabukluğu var ki yakalanamadı.

dördüncü günün sonunda iki kişilik vagonlarda elekt. trenle aynen bir otel odası gibi hazırlanmış, tertemiz.. sekiz saatlik bir yolculukla moskova ya gittik. tren yolu ormandan geçiyordu, hep bu ülkenin köylerini merak etmişimdir.. yol boyunca köylere de rastladık. düzenli yapılarla bizim köylerimizden farklıydı.

rehberin anlattığına göre herkesin ülkede evi var. ekonomik durumu iyileşen aileler daha büyük evlere çıkıyorlarmış. elektrik, su, ısınma, telefon vb. temel ihtiyaçlar için yaklaşık 50 dolar alıyormuş ayda devlet. ama emekli aylığı 95 dolar gibiymiş. her iki kentte de yaşlı bayanların sokak temizliğini yaparken gördük, belli ki paraları yetmiyordu. hem de epeyce yaşlılardı. moskova da inşaatta dış duvar sıvacıları gördük bayan. saçlarını sapsarı boyamış, modern görünümlü ama inşaat işçisi. sokakları temizleyenler de bayandı. bir inşaat mühendisini şöförlük yaparken görebileceğimizi söyledi rehber. rejimden memnun değillerdi, gençlerin dejenerasyona uğratıldığını, sürekli içki içen, okumayan, marka meraklısı, cinsellikte sınır tanımayan bireyler yetiştirildiğini belirttiler bize.

her neyse.. sabah moskova ya varmıştık, 12 den önce otele yerleşemeyeceğimizden şehir turu yaptık. manej, gum, lenin mozelesi,bolsov tiyatrosu, tverskaya caddesi, şehre hakim poklonya tepesi, lenin tepesi, kızılmeydan, kremlin sarayı, moskova nehri, parlemento binası gördüğümüz yerler arasındaydı. en önemlisi ünlüler mezarlığında yatan nazım ı ziyaret ettik. türkiyeden getirdiğimiz çınar ve selviyi başucuna diktik. bence gezinin en anlamlı bölümü bu idi.
öğleden sonra dinlence akşam yemek ve biraz casino da zaman geçirdik. ne kumar oynuyordu japonlar, hayret birşey...bir kaç küçük deneme biz de yaptık küçük meblağlarla..
erteb
si gün ünlü moskova metrosunu gezdik. sanki metro değil, saraydı arkadaşlar. her yer sanat eserleriyle donanmıştı, avizeler, duvar süslemeleri, usta ressamların elinden çıkmış duvar resimleri... sonra da alışveriş merkezinde serbest zaman.. ural dağlarından çıkan değerli taşlar en önemli hediyelik eşyalar arasındaydı, herkes de birşeyler aldı.. bütün dünya markalarının dükkanlarını da görmek mümkündü. petersburg tan sonra moskova yı beğenmeyeceğimizi söylemişti rehber bize. gerçekten de öyle oldu.. son gün lenin mozelesini de ziyaret ettik. kamera, fot. makinası , kameralı cep telefonlarıyla mozoleye girmek yasaktı. saygılı davranılmasını uyardı rehber, eller bile cepe sokulmuyor uyarıyorlardı. lenin mumyalanmış mı denir bilmem veya ilaçlanmış ( haftada iki gün alt bölüme alınarak bakımı yapılıyormuş) sanki uyuyormuşçasına yatıyordu. ufak tefekti ve etkileyiciydi. elektro manyetik alanın güçlü olduğundan kalp hastalarının ve vücudunda pil vb. şeyler taşıyanların mozoleye girmesinin sakıncalı olduğunu rehber sık sık uyardı. yedinci gün de akşam üzeri moskova dan istanbul a hareket ettik. hiç başıma gelmemişti, moskova havaalanında ayakkabılarımızı çıkarttırarak XR cihazından geçirdiler.. istanbul a indiğimiz saatlerde THY tiran uçağı kaçırılmış, biz ist. inince öğrendik.. yakınlarımız epeyce telaşlanmışlar. iç hatlardan izmir e hareketle bu yolculuğu da burada bitirdik. darısı diğer gezilere olsun.

Not: çok resim çektim ama yayınlayamıyorum hepsini. diğer sayfalarda deneyeceğim. bir de fot. makinamın tarih bölümüyle oynamışım ve düzeltemedim....
sevgiyle kalın...

4 yorum:

Nenoni dedi ki...

Hoşgeldiin.Oldukça ilginç geçen bir gezi olmuş sanırım.Moskova metrosunu okulda(mimarlık fakültesi)bir derste göstermişlerdi çok güzel ve ilginç bir yer.

Asuman Unsal dedi ki...

renkli cıvıl cıvıl ama ne kadar garip donuk bir kent, ilginç, resimler çok güzel, çok beğendim.

nilly dedi ki...

Sayenizde gitmis gibi oldum. Yarin kirami, faturalarimi odeyebilecek miyim, ucak/tren/kalacak yer parasini karsilayabilir miyim, bana vize verirler mi sorularini dusunmeden,icine uc bes kiyafet attigim sirt cantamla dunyanin her biryerini dolasabilecek cesarette olabilmeyi cok isterdim. Her kulturle tanisabilmeyi, onlarin ortaminda olup degisik insanlarin yasamlarina dokunabilmeyi cok isterdim.

O yuzden boyle birileri biryerlere gidip oralari anlattiklari sayfalarda dolanmak hosuma gidiyor. Bir dahaki gezinizi ne zaman ve nereye yapmayi planliyorsunuz?

yalnızlar kraliçesi dedi ki...

sevgili nenoni, değişik bir kültürle tanışmak ilginçti.

çok da donuk değil derin iz. caddeler, alışveriş merkezleri, dükkanlar dolu dolu.ama yeni rejime yeni yeni alıştıkları da bir gerçek. gençler hemen adapte olmuşlar ama yaşı 40-50 olanların mutsuzluk var yüzlerinde. dejenarasyona üzülüyorlar ve bunu da dile getiriyorlar. ilk 10 yılda ya batarlar ya da çıkarlar..

sevgili nilly; ben de değişik kültürlerle tanışmayı seviyorum. nisan da ispanya yı gezdim, mayısta saraybosna ya gittim, önceki postlarımda anlatmıştım oraları da ama resimleri yayımlayamamıştım, bilahare yayımlarım. sanırım gençsin, ben de bu isteklerimi 35 yaşımdan sonra gerçekleştirebildim. umarım sen de yerine getirebilirsin bu isteğini.. bir sonraki durak afrika ülkeleri olacak sanırım. tarih belli değil ama uzak bir tarih olmaz umarım.