başlık önce yayımlandı, yazısı sonra.. parmak takılması ve ....
im ra lı daki çözüm planı hazırlıyomuş ya, sakın çan ka ya dakinin tarihi fırsat dediği bu olmasın!
h. üz mez içerde, tamam da kurbana sağlam raporu verenler nerde?
ta y y ip uyardı, davulcuya ya da zurnacıya gider kızlarınız diye..aman, h. ü z me z in evine temizliğe gitmesinler de!!
ülkede herkes sigara yasağını alkışlıyor, yurt se ver ler tutuklanıyor, su bay ların gururu ile oynanıyor, rt ük başına lai k likle arası iyi olmayan biri getiriliyor, i mam ha tip li sele rinin katsayı sorunları hallediliyor, mezun olanların doktor, emniyet müdürü, öğretmen, kaymakam olmasının yolu sonuna kadar açılıyor, ihale kurumu maliye bakanlığına bağlanıyor, kıdem tazminatlarının kaldırılması yönünde kamuoyu alıştırılmaya çalışılıyor, i dil bi ret in konseri basılıyor, si vas ın eşiğinden dönülüyor, ama hiçbiri gözaltına alınmıyor, kuran kur slarının ce ma atlere devredilmesi isteniyor, foto ko pi bel gesi aslına ulaşılamıyor, ama çok okumayan halkın, orduyu tu kaka gösterme çabası sonucunda halkın kulağına kar suyu kaçırılıyor, askerlerin sivil mahkelerde yargılanabilmesinin yolunu açan gece yarısı kanunlarıyla, foto ko pi belgesinin aslını bir türlü ortaya çıkaramıyor fg po li si..asıl amaç bu yasanın çıkarılmasıydı zaten..çamur at izi kalsın mantığı, asker istediği kadar ben dar be yapmayacağım, de mok rasiye sonuna kadar bağlıyım diye çırpınsın dursun, amacına ulaşmak isteyenler, bir taşla b.irkaç kuş vurdu zaten.. hani yar gı ba ğımsı zdı, kaç gündür ba ka nın dan çan ka yadakine kadar top lan tılar, bas kılar, niyet malum da vanın sa v cı larının ye rinin değişşmemesi..
bütün bunlar olurken, ülkede herkes fa şi zan si gara yasağını alkışlıyor.. a na ya sa mah kemesi ile ha kimler sav cılar yük. kurulunun üye sayısı ve üye seçimi nin değiştirilerek, ik ti darın mutlak kontrolü altına alınmasının he sapları yapılıyor. dış borç çatlaması, iç borç patlaması, dört gençten birinin işsizliği, ek ono minin küçülmesi, za mlar, yoksulluk, yolsuz luk, ge micik, pır la ntalar, ifla slar, icralar, in tiharlar, te ca vüz ler ve daha beterleri yaşanmıyormuş gibi herkes işi gücü bırakmış, f a şizan sigara ya sağını alkışlıyor..si ga ra yas ağını niye lü ks mekan larda yaptınız da, hak ka rini n d ağl ıca köyünün kah vesinde yapmadınız..gerçek amaç, si ga ra yasağı ile al kollü içki yi ya sak lamanın bir pro vasıdır bu..u yanın!!! gü vencesinin po lis olduğu ya rı is la mi bir rej im dir bu""tay yip herkes haddini bilecek dedi..daha ne desin.. uyanın!!! si ga ra nın dumanından değil, fa şizm den boğ ula cak sınız!!!
Cuma, Temmuz 24, 2009
Çarşamba, Temmuz 22, 2009
memleketimden insan manzaraları
iki gün önce, aya ilk ayak basmanın üzerinden kırk yıl geçmiş. gazetelerden bu haberi okumam, beni çocukluğuma götürdü. bugün gibi hatırlıyorum, o zamanlar 80 li yaşlara doğru yol alan dedem, annem, babam ve kardeşlerim akşam yemeğindeyiz. öğretmenimiz söylemişti derste aya çıkıldığını. dedemin kulakları ağır işitiyor sesimi yükselterek ona söyledim bu önemli haberi. olmaz öyle şey dedi arnavut şivesiyle, inanmadı. rahmetli dedem, yugoslavya göçmeni. medreseyi bitirmiş, matematik öğretmeni olmuş, baskılardan kaçmış türkiyeye. adanayı göstermiş hükümet yerleşmesi için, çok sıcak gelmiş orası yaşayamayacağını düşünmüş sonra balıkesir e yerleşmiş. tayin olmuş öğretmen olarak, şapka devrimiyle fesini çıkartıp şapka takması söylenince istifa etmiş, cami hocalığı yapmış. benim ortaokula gittiğim dönemlerde, şapka takılıyordu kız erkek ayırt etmeden..şapkadan yana dertli olan dedem, bu yüzden istemedi okula gitmemi. annem, babasını da kırmak istemiyodu, bana tembih ediyordu dedeni görünce şapkanı çıkar, çantana gizle diye.. anneannem ben doğmadan ölmüş, her akşam dedeme yemek götürürdük birkaç kap çocukluğumda ve ilk gençlik yıllarımda..sevecen de birisiydi, severdi torunlarını.. ramazanda bizde kalırdı. akşam namazını camide kılar, o gelmeden yemeğe oturmazdık , çocuğuz, oruç tutmuşuz, nasıl sabırsızlanıyoruz ev camiye yakın ama yaşlılığından o kadar ağır yürürdü ki adımlarını sayardık yola çıkarak, sanki gücümüz olsa da onu kuş gibi uçurabilsek sofraya..iştahlıydı, eti çok severdi..bazen yemeği fazla kaçırır, hastalanırdı. hey gidi yıllar heyy..ben lise ikideyken de kaybettik onu. son aylarda hep yattı, bilinçsizce..
bizim buralar pek bi kalabalıklaştı, memlekette kriz var güya, bu yıl daha da kalabalık. esnaf, kuru kalabalık, alışveriş yok diyor..ama oteller, pansiyonlar dolu, arabadan geçilmiyor, evimin oralarda park yeri bulmak büyük sorun.. istanbul lu arkadaşlar üstüne alınmasın ama, 34 plakalar ne yeşil ne kırmızı ışık, hak getire.. her koşulda geçiş üstünlüğü onların. sanki şehirlerinde heryere park edebiliyorlar gibi, peynir alacak tam dükkan önüne, yemek yiyecek düzensizce restoran önüne park ediyolar. sonra da bir keşmekeşlik ki sormayın caddede bile rahat kullanılamıyo araba hatalı parklardan.
evimin hemen altında kargo, yanında da mobilya mağazası var. bu nedenle de sıkıntı yaşıyorum park konusunda.. kargo arabası yanaşacak yer bulamıyo kendine, mobilya götürecek araba , malı alamıyor mağazadan..bir iki üç beş, bunlar akıllandılar kendi arabalarının geleceği yerlere bişiler koyuyorlar, ben hemen onları yana çekip içeriye giriyorum, komşuluk ilişkileri, anlayışlı davranıyorlar.. geçen gün kendilerine ayırdıkları yere 34 plaka son model bir cip yanıştı, içinden kelli felli bir adam indi, ben balkon yıkıyorum. işe yeni girmiş çömez hemen uyardı adamı.. aktör bi havalı bi havalı.. diklendi, parkettim ne yapabileceksin diye bağırıyo, birkaç da argo sözcükle.. güneş başına geçmiş anlaşılan. satış yetkilisi koştu geldi hemen, belli ki müşterileriymiş,çömez tanıyamadı işe yeni girmiş. bişiler konuştular, çömez özür diledi, aktörün sakinleşeceği yok,gitmesi gereken mobilya zamanında gitmemiş, bi de yetkiliye esti gürledi.. dünyayı o yarattı sanki, öyle havalarda, herkese tepeden bakan tiplerden.. bindi gitti cipine.. çömez ve satış yetkilisi arkasından okuyup üflediler, gururlarını kurtardılar birbirlerine karşı..
yine geçenlerde, şehre hakim bi tepede, sıcaklarda bile üfür üfür esen restoran kafede, bişiler yiyip içiyoruz.. hemen önümüzdeki masada, küçük çocukları olan bir çift oturuyo. beye mesaj geldi eşi açmak istedi.. bi itişme oldu aralarında. adam öylesine öfkelendi ki, kadının koluna vuruyor, çimdiriyor herkesin önünde şiddet uyguluyor hem fiziksel hem psikolojik. kadın sindi sindi, adamın belli ki kaçakları var, suç bastırıyor..ufacık çocuğun bile gıkı çıkmıyor yani, toptan sindirme harekatı.. telefonu açtırmadı, kızdı kızdı kızdı, kadın küçüldü küçüldü, yok oldu sanki, göz kapağını bile kıpırdatamaz duruma geldi..herkesin içinde bunu yapıyorsa, evde neler yapıyor kimbilir.. huuffff yine üzüldüm bak..
herkesler tatil yapıyor, bende tatil filan yok. öğrenci kayıtları, alacakların tahsili, telefonlar, görüşmeler. işim çook..daha önceki yıllarda bizde çalışmış, şimdi başka bir okulda görev almış bir yıkama yağlamacı, kendi başlayacağı sınıfa bizden öğrenci götürme çabaları sinirlerimi hoplattı. telfn açtım konuştum, dinlemek istemiyorum seni deyip yüzüne kapattım. bu abdestle çok namaz kılacağını umuyorum. ama hala kafam bu konuyla meşgul.. çünkü kimseleri kırmak istemem, bizi kırıyorlar ki..
bu seferki manzaralar benden bu kadar. kalın sağlıcakla...
bizim buralar pek bi kalabalıklaştı, memlekette kriz var güya, bu yıl daha da kalabalık. esnaf, kuru kalabalık, alışveriş yok diyor..ama oteller, pansiyonlar dolu, arabadan geçilmiyor, evimin oralarda park yeri bulmak büyük sorun.. istanbul lu arkadaşlar üstüne alınmasın ama, 34 plakalar ne yeşil ne kırmızı ışık, hak getire.. her koşulda geçiş üstünlüğü onların. sanki şehirlerinde heryere park edebiliyorlar gibi, peynir alacak tam dükkan önüne, yemek yiyecek düzensizce restoran önüne park ediyolar. sonra da bir keşmekeşlik ki sormayın caddede bile rahat kullanılamıyo araba hatalı parklardan.
evimin hemen altında kargo, yanında da mobilya mağazası var. bu nedenle de sıkıntı yaşıyorum park konusunda.. kargo arabası yanaşacak yer bulamıyo kendine, mobilya götürecek araba , malı alamıyor mağazadan..bir iki üç beş, bunlar akıllandılar kendi arabalarının geleceği yerlere bişiler koyuyorlar, ben hemen onları yana çekip içeriye giriyorum, komşuluk ilişkileri, anlayışlı davranıyorlar.. geçen gün kendilerine ayırdıkları yere 34 plaka son model bir cip yanıştı, içinden kelli felli bir adam indi, ben balkon yıkıyorum. işe yeni girmiş çömez hemen uyardı adamı.. aktör bi havalı bi havalı.. diklendi, parkettim ne yapabileceksin diye bağırıyo, birkaç da argo sözcükle.. güneş başına geçmiş anlaşılan. satış yetkilisi koştu geldi hemen, belli ki müşterileriymiş,çömez tanıyamadı işe yeni girmiş. bişiler konuştular, çömez özür diledi, aktörün sakinleşeceği yok,gitmesi gereken mobilya zamanında gitmemiş, bi de yetkiliye esti gürledi.. dünyayı o yarattı sanki, öyle havalarda, herkese tepeden bakan tiplerden.. bindi gitti cipine.. çömez ve satış yetkilisi arkasından okuyup üflediler, gururlarını kurtardılar birbirlerine karşı..
yine geçenlerde, şehre hakim bi tepede, sıcaklarda bile üfür üfür esen restoran kafede, bişiler yiyip içiyoruz.. hemen önümüzdeki masada, küçük çocukları olan bir çift oturuyo. beye mesaj geldi eşi açmak istedi.. bi itişme oldu aralarında. adam öylesine öfkelendi ki, kadının koluna vuruyor, çimdiriyor herkesin önünde şiddet uyguluyor hem fiziksel hem psikolojik. kadın sindi sindi, adamın belli ki kaçakları var, suç bastırıyor..ufacık çocuğun bile gıkı çıkmıyor yani, toptan sindirme harekatı.. telefonu açtırmadı, kızdı kızdı kızdı, kadın küçüldü küçüldü, yok oldu sanki, göz kapağını bile kıpırdatamaz duruma geldi..herkesin içinde bunu yapıyorsa, evde neler yapıyor kimbilir.. huuffff yine üzüldüm bak..
herkesler tatil yapıyor, bende tatil filan yok. öğrenci kayıtları, alacakların tahsili, telefonlar, görüşmeler. işim çook..daha önceki yıllarda bizde çalışmış, şimdi başka bir okulda görev almış bir yıkama yağlamacı, kendi başlayacağı sınıfa bizden öğrenci götürme çabaları sinirlerimi hoplattı. telfn açtım konuştum, dinlemek istemiyorum seni deyip yüzüne kapattım. bu abdestle çok namaz kılacağını umuyorum. ama hala kafam bu konuyla meşgul.. çünkü kimseleri kırmak istemem, bizi kırıyorlar ki..
bu seferki manzaralar benden bu kadar. kalın sağlıcakla...
Çarşamba, Haziran 17, 2009
80 li yıllar
eyyy facebook, sen nelere kaadirsin. çevremde, özellikle de daha genç nesil, ilk orta lise ve üniversite arkadaşlarını buldukça onlara gıpta ediyordum. ahh keşke ben de izini kaybettiğim arkadaşlarımın izini bulabilsem diye. bu konuda hiç de umudum yoktu hani, hayal bile edemiyordum. üç dört ay önce üni. haberleştiğimiz bir arkadaşım, kendi gayretleriyle arkadaşlarımızın bir kısmını bulduğunu, ankara da bir lokalde buluşacaklarını söyledi, işimiz vardı gidemedik. facabook tan buluşma resimlerini yayımlamışlar hem de hocalarımızı da davet ederek bir araya gelmişler. onları görünce öylesine heyecanlandım ve mutlu oldum ki.. bazılarını hiç tanımadım, birisi bana yazmış otuz yıl sonra adımdan çıkarmış beni ama benim onu tanımam mümkün değil, kimisi pek değişmemiş, otuz yıl öncesinden izler taşıyorlar.. bazı arkadaşlarda saç baş kalmamış, çoğu ben gibi kilo almış, hepsinin 25 yaşını aşmış çocukları..
işte bu gruptan çok da sevdiğim bir arkadaşımla haberleşiyorduk, altınoluğa tatile gelmek istediğini söyledi..ona otelden yer ayarladım ve bugün buluştuk. sanki aradan yıllar geçmemiş gibi, bıraktığımız yerden sohbete daldık. sonra yemeğe gittik, saatlerce konuştuk konuştuk. birbirimize anlatacak ne çok şeyimiz vardı.. eylül ayında grubu burada ağırlamak istiyoruz, inşallah gerçekleştirebiliriz, çünkü izmir de buluşmak için karar almışlar.
ey teknoloji, ne diiimm sana, büyüksün. koco koca yıllardan sonra bizi buluşturdun. biz 80 ihtilali kuşağı olduğumuzdan hepimiz biryere dağıldık, kimi içeri, kimi yurt dışı, işte şimdi birlikteyiz, birbirimizi ilk görüşte tanımasak da öğrencilik fotoğraflarıyla, anılarla o yıllara dönüyoruz..kaldığımız yerden devam..
işte bu gruptan çok da sevdiğim bir arkadaşımla haberleşiyorduk, altınoluğa tatile gelmek istediğini söyledi..ona otelden yer ayarladım ve bugün buluştuk. sanki aradan yıllar geçmemiş gibi, bıraktığımız yerden sohbete daldık. sonra yemeğe gittik, saatlerce konuştuk konuştuk. birbirimize anlatacak ne çok şeyimiz vardı.. eylül ayında grubu burada ağırlamak istiyoruz, inşallah gerçekleştirebiliriz, çünkü izmir de buluşmak için karar almışlar.
ey teknoloji, ne diiimm sana, büyüksün. koco koca yıllardan sonra bizi buluşturdun. biz 80 ihtilali kuşağı olduğumuzdan hepimiz biryere dağıldık, kimi içeri, kimi yurt dışı, işte şimdi birlikteyiz, birbirimizi ilk görüşte tanımasak da öğrencilik fotoğraflarıyla, anılarla o yıllara dönüyoruz..kaldığımız yerden devam..
Cumartesi, Şubat 14, 2009
sevgili mi?
saatdört yoksun
saat beş, yok
altı, yei, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...
kitap okurum
içinde sen varsın
şarkı dinlerim
içinde sen
oturdum ekmeğimi yerim
karşımda sen oturursun
çalışırım,
karşımda sen
en güzel deniz,
henüz gidilmemiş olandır
en güzel çoçuk
henüz büyümedi
en güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız
ve sana söylemek istediğim
en güzel söz
henüz söylememiş
olduğum sözdür
o şimdi ne yapıyor?
şu anda, şimdi, şimdi
evde mi, sokakta mı?
çalışıyor mu,uzanmış mı,
ayakta mı?
kolunu kaldırmış olabilir mi?
hey gülüm
beyaz kalın bileğini nasıl
da çırılçıplak eder bu
hareketi
o şimdi ne yapıyor?
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
belki dizinde bir kedi
yavrusu var, okşuyor
belki de yürüyordur,
adımını atmak üzeredir
her kara günümde onu
bana
tıpış tıpış getiren sevgili
canımın içi ayaklar
ve ne düşünüyor, beni mi?
yoksa ne bileyim
fasülyenin neden pişmediğini mi?
yahut insanların çoğunun
neden böyle
bedbaht olduğunu mu?
o şimdi ne düşünüyor
şu anda şimdi, şimdi
saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...
NAZIM HİKMET
aşk... yalın, basit, kolayca söylenebilen bir sözcük. aşk... hüzün, tutku, gözyaşı, kahkaha, umut,cesaret,güçsüzlük gelgitleriyle yaşanan duygu yoğunluğu... söylemesi kadar kolay değil aşkı yaşamak...ya da aşkı yaşamak değil de yaşatmak zordur kimi zaman... taşıyabilmek aşkı yüreğinde özgürce, korkmadan tutmak sevdiğinin elini, sakınmadan büyütmek kalbindeki sevgiyi kolay olmuyor çoğu kez... ya da farklı beklenti ve hayalleri aynı öyküde birleştiremiyoruz... ortak öyküyü yazsak bile yitiriyoruz, onu yazabilmek için geçtiğimiz yolları unutarak...
fedakarlık,sabır ve en çok da emek gerekiyor sevgiyi gelecek yıllara teslim etmek için... emek ve sevgi...birbirine çok yakışan iki kavram... nasıl da değiştirir birini sevmek insanı... kendinden başka birini düşünürsün, bencil değilsindir artık... dünyan iki kişiliktir... sevdiğinin sadece seninle ilgilenmesini beklersin, kıskanırsın arkadaşlarını bile... yani aslında hem bencilsindir hem de değil... aşk karmaşık bir duygudur kısaca... gelgitler yaşarsın... kızmışsındır aramak istemezsin, ama aynı zamanda delice bir özlem vardır içinde sesini duymak için...
mektup satırlarında gizlenen masum aşkları tarihe mi devrettik bilinmez ama, sanki betonlaşmayla birlikte çevremizdeki duvarlar da arttı. tüketim çağının etkisiyle aşkları günlük yaşıyoruz.. ömürlük aşkları yitireli uzun zaman oldu tıpkı sadakati, vefayı unuttuğumuz gibi.. sanal ortamlarda, sanal aşklarla geçirirken günlerimizi giderek kendimiz sanallaşıyoruz. aşkı en iyi anlatan *selvi boylum, al yazmalım*daki unutulmaz cümleye sığınmak gerekiyor çoğu kez... sevgi neydi, iyilikti, dostluktu, emekti..
EN GÜZEL DUYGU AŞK... cumh. gazetesinden...
saat beş, yok
altı, yei, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...
kitap okurum
içinde sen varsın
şarkı dinlerim
içinde sen
oturdum ekmeğimi yerim
karşımda sen oturursun
çalışırım,
karşımda sen
en güzel deniz,
henüz gidilmemiş olandır
en güzel çoçuk
henüz büyümedi
en güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız
ve sana söylemek istediğim
en güzel söz
henüz söylememiş
olduğum sözdür
o şimdi ne yapıyor?
şu anda, şimdi, şimdi
evde mi, sokakta mı?
çalışıyor mu,uzanmış mı,
ayakta mı?
kolunu kaldırmış olabilir mi?
hey gülüm
beyaz kalın bileğini nasıl
da çırılçıplak eder bu
hareketi
o şimdi ne yapıyor?
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
belki dizinde bir kedi
yavrusu var, okşuyor
belki de yürüyordur,
adımını atmak üzeredir
her kara günümde onu
bana
tıpış tıpış getiren sevgili
canımın içi ayaklar
ve ne düşünüyor, beni mi?
yoksa ne bileyim
fasülyenin neden pişmediğini mi?
yahut insanların çoğunun
neden böyle
bedbaht olduğunu mu?
o şimdi ne düşünüyor
şu anda şimdi, şimdi
saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...
NAZIM HİKMET
aşk... yalın, basit, kolayca söylenebilen bir sözcük. aşk... hüzün, tutku, gözyaşı, kahkaha, umut,cesaret,güçsüzlük gelgitleriyle yaşanan duygu yoğunluğu... söylemesi kadar kolay değil aşkı yaşamak...ya da aşkı yaşamak değil de yaşatmak zordur kimi zaman... taşıyabilmek aşkı yüreğinde özgürce, korkmadan tutmak sevdiğinin elini, sakınmadan büyütmek kalbindeki sevgiyi kolay olmuyor çoğu kez... ya da farklı beklenti ve hayalleri aynı öyküde birleştiremiyoruz... ortak öyküyü yazsak bile yitiriyoruz, onu yazabilmek için geçtiğimiz yolları unutarak...
fedakarlık,sabır ve en çok da emek gerekiyor sevgiyi gelecek yıllara teslim etmek için... emek ve sevgi...birbirine çok yakışan iki kavram... nasıl da değiştirir birini sevmek insanı... kendinden başka birini düşünürsün, bencil değilsindir artık... dünyan iki kişiliktir... sevdiğinin sadece seninle ilgilenmesini beklersin, kıskanırsın arkadaşlarını bile... yani aslında hem bencilsindir hem de değil... aşk karmaşık bir duygudur kısaca... gelgitler yaşarsın... kızmışsındır aramak istemezsin, ama aynı zamanda delice bir özlem vardır içinde sesini duymak için...
mektup satırlarında gizlenen masum aşkları tarihe mi devrettik bilinmez ama, sanki betonlaşmayla birlikte çevremizdeki duvarlar da arttı. tüketim çağının etkisiyle aşkları günlük yaşıyoruz.. ömürlük aşkları yitireli uzun zaman oldu tıpkı sadakati, vefayı unuttuğumuz gibi.. sanal ortamlarda, sanal aşklarla geçirirken günlerimizi giderek kendimiz sanallaşıyoruz. aşkı en iyi anlatan *selvi boylum, al yazmalım*daki unutulmaz cümleye sığınmak gerekiyor çoğu kez... sevgi neydi, iyilikti, dostluktu, emekti..
EN GÜZEL DUYGU AŞK... cumh. gazetesinden...
Cumartesi, Kasım 22, 2008
içtenlikle
benim doğduğum ilçe balıkesir in küçücük bir ilçesi.. öyle ki yetmişli yıllarda ilçemizde lise bile yoktu.. ilk ve ortaokulu kasabamızda, liseyi balıkesir de, üniversiteyi de ankara da bitirdim.. şimdi düşünüyorum da, lisede hep öğleci oldum. saat beş gibi okuldan çıkar, iki km kadar yürüdükten sonra garaja gider ilçeye giden arabalara binerdim. kışın hava erken karardığından, garaja giden kısa yolda da araba tamircileri olduğundan daha güvenli olduğunu düşünerek ana caddeden yürümeyi tercih ederdim. bazı kereler son arabayı kaçırır oralarda beklerdim bi daha dolmuş gelir mi diye.. ya komşumuzun ilde okuyan kızlarının evlerine gitmek zorunda kalırdım, öyle de soğuk nevale idiler ki.. ya da epeyce uzakta olan halama gitmek zorunda kalırdım. zor günlerdi, birinin kapısını çalıp ben arabayı kaçırdım sizde kalmaya geldim demek.. şükürler olsun ki kötü bir olayla da karşılaşmadım çünkü ben kalacak yer buluncaya kadar yatsı ezanları okunurdu..yollarda başıma kötü olaylar da gelebilirdi.. yetmişli yıllar, şimdiki gibi değil..
şimdi bunları neden anlattım.. geçen gün nohut haşladım epeyce de çok.. çünkü difrize küçük parçalar halinde koyuyorum gerektikçe çorba ve pilavda kullanıyorum. filozof, oooo ne çok haşlamışsın, yarın çiftlikten tavuk kestireyim de tavuklu nohutlu pilav yap dedi.. ertesi gün tavuk geldi.. siyahmış rengi kara kara tüyleri kalmış üzerinde.. ocakta, kalan tüyleri yaktım, hayvanda bir ağırlık var neden ki derken, çiftlikte çalışanın içini çıkarmadığını, karnını, bağırsaklarını, kursağını, ödünü vs vs temizlemediğini farkettim. oysa daha önceki gönderişlerinde hep temizlerlerdi.. halil e okuyup üfledikten sonra, ben bunu nsl temizliyordum hem de çocuk yaşımda diye kafa yordum.. yıllar varki hiç o işi yapmamıştım..bisiklete binmek, yüzmek nsl unutulmuyorsa tavuğun son temizlik işlemleri de unutulmuyormuş.. basite almayın arkadaşlar, bağırsakların delinmemesi, ödün patlamaması, ciğerin parçalanmaması, kursağın delinmemesi gibi ince işler bunlar.. sevindim becerdiğime de..
taşrada büyümenin avantajları bunlar.. pek çok bitkiyi tanımak, sebze meyve yetiştirmesini bilmek, derede çamaşır yıkamanın yöntemi, ölüm düğün vb adetler, mevlütler, bayram ziyaretleri, komşuluk ilişkileri, ev fırınında ekmek yapmak, hamur yoğurmak, okula gitsen bile kalabalık bir ailenin bulaşıklarını yıkamak, evi silip süpürmek, tahtaları fırçalamak, kilim ve halı yıkamak, badana yapmak, yemek yapmak..bunun gibi işleri, hepsini yapamasam bile kiii çok miktarda ekmek yoğurmadım. hamur açmadım, fırına ekmek atmadım, ama çocuk yaşlarımda çok güzel dolma yapardım annem bana yaptırırdı bol domatesli, yeşillikli....
okuduk, meslek sahibi olduk, zaman zuhur geçti, eşim çalışkan ve akıllı..insanca yaşayabilecek standartları yakaladık.. çocukken hayal bile edemeyeceğim olanaklara sahip olduk.. Allah a sonsuz teşekkürler..geldiğim yeri unuttum mu aslaaaa... sindire sindire kavuştuğumuzdan bu olanaklara, sonradan görme oldum mu aslaaaa...hem beş yıldızlı otellerin balo salonlarında salınmayı bilmek, hem de hala küçük kasabamıza gittiğimizde oranan gelenek ve göreneklerine göre davranabilmek.... işte insan olmanın erdemi bu galiba..
offff yine çok açtım içimi, haydi kalın sağlıcakla..
şimdi bunları neden anlattım.. geçen gün nohut haşladım epeyce de çok.. çünkü difrize küçük parçalar halinde koyuyorum gerektikçe çorba ve pilavda kullanıyorum. filozof, oooo ne çok haşlamışsın, yarın çiftlikten tavuk kestireyim de tavuklu nohutlu pilav yap dedi.. ertesi gün tavuk geldi.. siyahmış rengi kara kara tüyleri kalmış üzerinde.. ocakta, kalan tüyleri yaktım, hayvanda bir ağırlık var neden ki derken, çiftlikte çalışanın içini çıkarmadığını, karnını, bağırsaklarını, kursağını, ödünü vs vs temizlemediğini farkettim. oysa daha önceki gönderişlerinde hep temizlerlerdi.. halil e okuyup üfledikten sonra, ben bunu nsl temizliyordum hem de çocuk yaşımda diye kafa yordum.. yıllar varki hiç o işi yapmamıştım..bisiklete binmek, yüzmek nsl unutulmuyorsa tavuğun son temizlik işlemleri de unutulmuyormuş.. basite almayın arkadaşlar, bağırsakların delinmemesi, ödün patlamaması, ciğerin parçalanmaması, kursağın delinmemesi gibi ince işler bunlar.. sevindim becerdiğime de..
taşrada büyümenin avantajları bunlar.. pek çok bitkiyi tanımak, sebze meyve yetiştirmesini bilmek, derede çamaşır yıkamanın yöntemi, ölüm düğün vb adetler, mevlütler, bayram ziyaretleri, komşuluk ilişkileri, ev fırınında ekmek yapmak, hamur yoğurmak, okula gitsen bile kalabalık bir ailenin bulaşıklarını yıkamak, evi silip süpürmek, tahtaları fırçalamak, kilim ve halı yıkamak, badana yapmak, yemek yapmak..bunun gibi işleri, hepsini yapamasam bile kiii çok miktarda ekmek yoğurmadım. hamur açmadım, fırına ekmek atmadım, ama çocuk yaşlarımda çok güzel dolma yapardım annem bana yaptırırdı bol domatesli, yeşillikli....
okuduk, meslek sahibi olduk, zaman zuhur geçti, eşim çalışkan ve akıllı..insanca yaşayabilecek standartları yakaladık.. çocukken hayal bile edemeyeceğim olanaklara sahip olduk.. Allah a sonsuz teşekkürler..geldiğim yeri unuttum mu aslaaaa... sindire sindire kavuştuğumuzdan bu olanaklara, sonradan görme oldum mu aslaaaa...hem beş yıldızlı otellerin balo salonlarında salınmayı bilmek, hem de hala küçük kasabamıza gittiğimizde oranan gelenek ve göreneklerine göre davranabilmek.... işte insan olmanın erdemi bu galiba..
offff yine çok açtım içimi, haydi kalın sağlıcakla..
Salı, Ekim 28, 2008
sansür
üç gün önce bloğuma girdim.. aaaaa bilmem ne mahkemesi kararıyla kapatılmış, şaşırdım kaldım, biraz araştırarak nedenini öğrendim.. kapatmanız gerekenleri kapatın eğer gerekiyorsa, herkesi değil.. her türlü sansüre hayır...
hafta sonu, yakın bir arkadaşımızın oğlunun düğünü için istanbul a gittik filozofla.. nerdeyse bebekliğini bildiğim çocuk büyümüş de damat olmuş..çok mutlu oldular bizi görünce.. uzun zamandır görmediğim kişilerle karşılaştık, hasret giderdik.. nikah öğleden sonraydı ona yetişemedik, düğün yemeğine katıldık.. istanbul da yaşayan arkadaşlar bi şeyi merak ediyorum, trafikle ns l başediyorsunuz? ikiyüz mt lik yolu yarım saatte aşamadık da..
düğünde gece yarısına doğru, haydi beyoğluna akalım dedim filozof a.. nasıl da yağmur var.. herkesin elinde renk renk şeffaf şemsiyeler, yakalananlar almış hemen oradaki satıcılardan, biz de aldık birer tane.. bir bara gittik önce, sonra çiçekpasajında bir mekana daha derken zaman epeyce geçmişti.. yatmağa doğruca otele gittik.. güzeldi, herşey çok güzeldi..
hafta sonu, yakın bir arkadaşımızın oğlunun düğünü için istanbul a gittik filozofla.. nerdeyse bebekliğini bildiğim çocuk büyümüş de damat olmuş..çok mutlu oldular bizi görünce.. uzun zamandır görmediğim kişilerle karşılaştık, hasret giderdik.. nikah öğleden sonraydı ona yetişemedik, düğün yemeğine katıldık.. istanbul da yaşayan arkadaşlar bi şeyi merak ediyorum, trafikle ns l başediyorsunuz? ikiyüz mt lik yolu yarım saatte aşamadık da..
düğünde gece yarısına doğru, haydi beyoğluna akalım dedim filozof a.. nasıl da yağmur var.. herkesin elinde renk renk şeffaf şemsiyeler, yakalananlar almış hemen oradaki satıcılardan, biz de aldık birer tane.. bir bara gittik önce, sonra çiçekpasajında bir mekana daha derken zaman epeyce geçmişti.. yatmağa doğruca otele gittik.. güzeldi, herşey çok güzeldi..
Çarşamba, Ekim 22, 2008
kelebek
bir tv proğramında yapılan söyleşide, eşiyle 56 yıllık birlikteliği olan ünlü bir gazeteci, evlilikte mutluluğu bir cümleyle özetlemişti..
BİRLİKTEYKEN BİLE YALNIZ KALABİLMEK..
anlamlı bir yaklaşım, birbirini sıkmadan, boğmadan...
senin omuzuna konan bir kelebeğim.. kelebekler insana hiç ağırlık vermez. ama sana gelebilecek her harekete karşı uyanıktır.. uçurma kelebeği, ben hep senin omzunda, hem de hiç yük olmadan...
BİRLİKTEYKEN BİLE YALNIZ KALABİLMEK..
anlamlı bir yaklaşım, birbirini sıkmadan, boğmadan...
senin omuzuna konan bir kelebeğim.. kelebekler insana hiç ağırlık vermez. ama sana gelebilecek her harekete karşı uyanıktır.. uçurma kelebeği, ben hep senin omzunda, hem de hiç yük olmadan...
Salı, Ekim 21, 2008
HİKAYE BU YA!
günlerden bir gün, diyelim ki bir yaz..
kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş, adamın penceresinin önüne konup adama şöyle demiş..
-ben seni çok seviyorum, lütfen beni içeri al da birlikte yaşayalım.. adam, olmaz alamam. sen bir kuşsun, hiç kuş insana aşık olur mu? kırlangıç bir süre sonra yeniden gelmiş, isteğini tekrarlamış.. lütfen pencereni aç ve beni içeri al, birlikte yaşarız, sana dost ve arkadaş olurum, canın da sıkılmaz, birlikte yaşar gideriz.. adam;
-git başımdan, olmaz alamam diye cevap vermiş..
zaman geçmiş, sonbahar yaklaşmış, kırlangıç üçüncü ve son kez gelmiş..
-lütfen beni içeri al, artık soğuklar da başladı, dışarıda kalamam biliyorsun, ben sıcak havalarda yaşayabilirim ancak... beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalacağım, beni yanına al, burada kalayım.. birlikte yemek yer, omzuna konar, seni neşelendiririm. hem sen de benim gibi yalnızsın..
-adam kuşu kovmuş, kırlangıç da üzüntülü bir şekilde uçmuş gitmiş..
aradan zaman geçmiş, adam düşünmüş..
-ben ne kadar akılsız bir adamım, niye birlikte yaşamayı kabul etmedim diye hayıflanmış... sonra kendi kendine; havalar ısınınca yine gelir, birlikte yaşar gideriz demiş...
penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış, kırlangıçlar gelmiş ama onunki gelmemiş. yazın sonuna kadar penceresi açık kalmış ama ne gelen var ne giden..
sonunda bir bilge kişiye danışmış, bilge ona
-kırlangıçların ömrü altı aydır demiş..
HAYATTA BAZI FIRSATLAR VARDIR, ÖMRÜNDE BİR KEZ ELİNE GEÇER, DEĞERLENDİREMEZSEN UÇUP GİDER.. HAYATTA BAZI İNSANLAR VARDIR, BİR KEZ KARŞINA ÇIKAR, FARK EDEMEZSEN, DEĞERİNİ BİLMEZSEN UÇUP GİDER. DİKKATLİ OLUN, FARKINDA OLUN... VE BİR DÜŞÜNÜN, ACABA KAÇ KIRLANGIÇ KOVALADINIZ PENCERENİZDEN BUGÜNE DEĞİN....
kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş, adamın penceresinin önüne konup adama şöyle demiş..
-ben seni çok seviyorum, lütfen beni içeri al da birlikte yaşayalım.. adam, olmaz alamam. sen bir kuşsun, hiç kuş insana aşık olur mu? kırlangıç bir süre sonra yeniden gelmiş, isteğini tekrarlamış.. lütfen pencereni aç ve beni içeri al, birlikte yaşarız, sana dost ve arkadaş olurum, canın da sıkılmaz, birlikte yaşar gideriz.. adam;
-git başımdan, olmaz alamam diye cevap vermiş..
zaman geçmiş, sonbahar yaklaşmış, kırlangıç üçüncü ve son kez gelmiş..
-lütfen beni içeri al, artık soğuklar da başladı, dışarıda kalamam biliyorsun, ben sıcak havalarda yaşayabilirim ancak... beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalacağım, beni yanına al, burada kalayım.. birlikte yemek yer, omzuna konar, seni neşelendiririm. hem sen de benim gibi yalnızsın..
-adam kuşu kovmuş, kırlangıç da üzüntülü bir şekilde uçmuş gitmiş..
aradan zaman geçmiş, adam düşünmüş..
-ben ne kadar akılsız bir adamım, niye birlikte yaşamayı kabul etmedim diye hayıflanmış... sonra kendi kendine; havalar ısınınca yine gelir, birlikte yaşar gideriz demiş...
penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış, kırlangıçlar gelmiş ama onunki gelmemiş. yazın sonuna kadar penceresi açık kalmış ama ne gelen var ne giden..
sonunda bir bilge kişiye danışmış, bilge ona
-kırlangıçların ömrü altı aydır demiş..
HAYATTA BAZI FIRSATLAR VARDIR, ÖMRÜNDE BİR KEZ ELİNE GEÇER, DEĞERLENDİREMEZSEN UÇUP GİDER.. HAYATTA BAZI İNSANLAR VARDIR, BİR KEZ KARŞINA ÇIKAR, FARK EDEMEZSEN, DEĞERİNİ BİLMEZSEN UÇUP GİDER. DİKKATLİ OLUN, FARKINDA OLUN... VE BİR DÜŞÜNÜN, ACABA KAÇ KIRLANGIÇ KOVALADINIZ PENCERENİZDEN BUGÜNE DEĞİN....
Perşembe, Ekim 09, 2008
yazdım bak
su gibi nin yazılarını okurken, beş haftadır yazmadığımı gördüm, yuhh dedim kendime..beni hep bişiilerin dürtmesi gerekiyo yazmam için..nasıl yapıyolar bilmem ama bazı bloglarda rastlıyorum, link verilenlerin ne zaman yazdıklarını belirten göstergelere..daha önce de nilly de rastlamıştım, hemen yazı yazmak geldi içimden şimdiki gibi..
nerelerden başlayayım, en sondan önceye doğru en iyisi..bugün dişimi çektirdim, yaklaşık bir buçuk aydır ağrısını çektim, üşütmeyle başladı, dr gittim, antibiyotik kullandım ama ağrısını geçiremedim, sanki Allah beni sınadı oruç da tutuyorum bu arada, bırakmak istemedim, inat ettim bayramdan sonra çektireceğim seni diye, kaplamanın altı çürümüş, neyse bugün hallettim de ilk kez bu akşam sıcak sıcak çay içebildim. ne soğuk ne sıcak birşey yiyip içebildim kaç zamandır.
bayramda yine anne baba evinde cumbur cemaat bayram geçirdik. yorucu ama değerdi herşeye..bir önceki postta bahsetmiştim çalıştığım kurumdaki görev değişikliğine..gn md istifa dilekçesini verdi ayrıldı, yardımcısı olarak iş bana kaldı.. oysa ben kurumda gönüllü de çalıştığım için gezmeğe gider gibi, çalışma saatlerine de bağlı kalmadan çalışıyordum. zaten kurucu da her işi göğüslemeye hazırdı, filozof un da vakfın başkanı olması, rahat davranmama neden oluyodu. örn okula geç gitmişim erken ayrılmışım hiç kimse karışmıyordu. babacım şakacıdır, bana takılıyodu, parasız iş bu kadar olur kızım diye.. gn md hem kurucu üyeler arasında, hem de yönetim üyesi.. ben sadece kurucu üyeyim. karı koca yönetimde olmamızı istemedi filozof. neyse uzatmayayım, onun görevlerini devraldım, parasal işleri filozof tlf la işyerinden ve muhasebeyle yürütüyor, ben de eğt öğr işlerini götürüyordum ama okula hergün giderek ve daha fazla çalışarak.. istifa eden gn md pişman olmuş ayrıldığına, yeniden dönmek için türlü yollarla serzenişte bulunuyor. filozofa, bir yıl daha çalışsın öyleyse, sonrasını düşünürüz dedim. vakfa emeği çok, hakkını yememek lazım, vakfın kurulduğu tarihten sonra sekiz yıl hiçbir ücret talep etmeden çalıştı kurum oturana dek. son dört yıldır ücret alıyor. ben de bu kısa zaman içinde kendimi sınadım, yapabilirliğimi ispatladım kendime, onlarca sorun çözdüm hem de hiç kimseyi kırmadan, dökmeden, tatlılıkla..işler pek de güzel gitti. önümüzdeki günlerde yön topl. yapılacak, abimiz bir yıl daha çalışacak.. kendisi şeker hastası ve 70 li yaşlara yaklaşmış.. çabuk sinirleniyo, olayları büyütüyo, kimseye güvenmiyo ama kırmak istemedik onu, idare etcez yine.. ben , biraz daha rölantide çalışmaya devam..
internette oyunus diye bi kelime oyununa takılıyorum son bir yıldır, belki pek çok kişi biliyodur, kızıyorum kendime aslında, herkesin uykuya geçtiği saatlerde, hadi bi oyun daha.. daha.. yendim, yenildim derken saatler nsl geçiyo anlamıyorum ve sabah uykumu alamadan kalkıyorum, hep de söz veriyorum kendime ama tutan kim... bu yazıyı da oyundan ara verdiğim bir arada yazıyorum. kendime gelmem lazım, kadın kadın titre ve kendine dön..
şimdi bir iki el daha oyunus oynayayım, sonra gazetemi okuyayım ve uykuya dalayım..filozof kaçıncı uykusunda, ben oyuna dalmış vaziyette, biraz da utanıyorum ondan ama beni baskı altına almıyo Allah tan.. belki biraz alması gerekiyo kimbilir.. adam su içmeye kalkıyo, tuvalete kalkıyo ben hep oyunda, kelime kaçıracağım diye kısacık laf atıyorum ona yanımdan geçerken.. sonra da yatakta bir saat cumhuriyet okuyorum şıkır şıkır sayfaları çevirip, okuma lambasının eşliğinde..çok kabahatliyim çooookkkkk... bişii dese elbette yapmam ama benimkisi biraz fazla oluyo gibi, en azından ben öyle hissediyorum. annem burda oldu mu kızıyo bana, gülümsüyorum ona ve bildiğimi yapıyorum.. çok içimi açtım, haydi kalın sağlıcakla....
nerelerden başlayayım, en sondan önceye doğru en iyisi..bugün dişimi çektirdim, yaklaşık bir buçuk aydır ağrısını çektim, üşütmeyle başladı, dr gittim, antibiyotik kullandım ama ağrısını geçiremedim, sanki Allah beni sınadı oruç da tutuyorum bu arada, bırakmak istemedim, inat ettim bayramdan sonra çektireceğim seni diye, kaplamanın altı çürümüş, neyse bugün hallettim de ilk kez bu akşam sıcak sıcak çay içebildim. ne soğuk ne sıcak birşey yiyip içebildim kaç zamandır.
bayramda yine anne baba evinde cumbur cemaat bayram geçirdik. yorucu ama değerdi herşeye..bir önceki postta bahsetmiştim çalıştığım kurumdaki görev değişikliğine..gn md istifa dilekçesini verdi ayrıldı, yardımcısı olarak iş bana kaldı.. oysa ben kurumda gönüllü de çalıştığım için gezmeğe gider gibi, çalışma saatlerine de bağlı kalmadan çalışıyordum. zaten kurucu da her işi göğüslemeye hazırdı, filozof un da vakfın başkanı olması, rahat davranmama neden oluyodu. örn okula geç gitmişim erken ayrılmışım hiç kimse karışmıyordu. babacım şakacıdır, bana takılıyodu, parasız iş bu kadar olur kızım diye.. gn md hem kurucu üyeler arasında, hem de yönetim üyesi.. ben sadece kurucu üyeyim. karı koca yönetimde olmamızı istemedi filozof. neyse uzatmayayım, onun görevlerini devraldım, parasal işleri filozof tlf la işyerinden ve muhasebeyle yürütüyor, ben de eğt öğr işlerini götürüyordum ama okula hergün giderek ve daha fazla çalışarak.. istifa eden gn md pişman olmuş ayrıldığına, yeniden dönmek için türlü yollarla serzenişte bulunuyor. filozofa, bir yıl daha çalışsın öyleyse, sonrasını düşünürüz dedim. vakfa emeği çok, hakkını yememek lazım, vakfın kurulduğu tarihten sonra sekiz yıl hiçbir ücret talep etmeden çalıştı kurum oturana dek. son dört yıldır ücret alıyor. ben de bu kısa zaman içinde kendimi sınadım, yapabilirliğimi ispatladım kendime, onlarca sorun çözdüm hem de hiç kimseyi kırmadan, dökmeden, tatlılıkla..işler pek de güzel gitti. önümüzdeki günlerde yön topl. yapılacak, abimiz bir yıl daha çalışacak.. kendisi şeker hastası ve 70 li yaşlara yaklaşmış.. çabuk sinirleniyo, olayları büyütüyo, kimseye güvenmiyo ama kırmak istemedik onu, idare etcez yine.. ben , biraz daha rölantide çalışmaya devam..
internette oyunus diye bi kelime oyununa takılıyorum son bir yıldır, belki pek çok kişi biliyodur, kızıyorum kendime aslında, herkesin uykuya geçtiği saatlerde, hadi bi oyun daha.. daha.. yendim, yenildim derken saatler nsl geçiyo anlamıyorum ve sabah uykumu alamadan kalkıyorum, hep de söz veriyorum kendime ama tutan kim... bu yazıyı da oyundan ara verdiğim bir arada yazıyorum. kendime gelmem lazım, kadın kadın titre ve kendine dön..
şimdi bir iki el daha oyunus oynayayım, sonra gazetemi okuyayım ve uykuya dalayım..filozof kaçıncı uykusunda, ben oyuna dalmış vaziyette, biraz da utanıyorum ondan ama beni baskı altına almıyo Allah tan.. belki biraz alması gerekiyo kimbilir.. adam su içmeye kalkıyo, tuvalete kalkıyo ben hep oyunda, kelime kaçıracağım diye kısacık laf atıyorum ona yanımdan geçerken.. sonra da yatakta bir saat cumhuriyet okuyorum şıkır şıkır sayfaları çevirip, okuma lambasının eşliğinde..çok kabahatliyim çooookkkkk... bişii dese elbette yapmam ama benimkisi biraz fazla oluyo gibi, en azından ben öyle hissediyorum. annem burda oldu mu kızıyo bana, gülümsüyorum ona ve bildiğimi yapıyorum.. çok içimi açtım, haydi kalın sağlıcakla....
Salı, Eylül 02, 2008
döndüm
kısa bir tatil kaçamağından sonra geldik kürkçü misali evimize..pek güzel geçti. adaland ta geç saatlere kadar oradan atla, buradan kay, şuradan tırman derken üzerimiz sürekli ıslak, hafiften şifayı kaptım. bademcikler indi, boğazda yanma, eklemler dilim dilim kesiliyo derken antigripal ilaçlarla biraz iyi gibiyim.
teyzem 84 yaşındaydı iki yıl önce düşüp kalça kemiğini kırmış böylelikle de sağlığını kaybetmişti. son iki aydır da hiç kalkamıyordu kısaca zahmeti çoktu. tatile çıkmazdan birkaç gün önce de ağırlaştığını duymuştuk. biz kuşadasına girerken onun ölüm haberi geldi, cenazeye yetişmemiz mümkün değildi, biraz buruk başladı tatil. dönüşte memlekete uğrayıp ziyaret ettik çocuklarını, enişte 97 yaşında.. epey sarsılmış o da hasta yatıyo.. annem ablasını kaybetmenin üzüntüsü içindeydi, bize gelmeyin dedi ama içimize sinmedi uğrayınca da çok sevindi.. ölüm, kaçışı olmayan koskocaman bir gerçek..
dün gece yağmur yağdı buraya çisil çisil..emekliler hariç son yazlıkçıları da aldı götürdü memleketlerine.. daha bir hafta önce insanlar yollara sığmazken, şehir tenhalaştı, kaldık biz bize..
iftara götürdü bizi filozof. tatlı da bir serinlik vardı akşam.. üzerime bişii almamışım hafiften üşüdüm bir de..iftar yemeklerini filozof hazırlar çiftlikte, bakalım bu yıl neler hazırlayacak yemeklerden..
anaokulu ve birinci sınıflar okula başladılar bugün, ramazanın ilk günü olduğundan gidemedim okula..sürekli okulda bulunan kurucu bu yıl görev yapmak istemiyor, yaşlandı çünkü... beni önerdiler onun yerine.. kabul edip etmeyeceğimi henüz sonlandırmadım beynimde..sorumlu ve zor bir iş.. özellikle gelir gider işleri sıkıntılı.. idari ve eğt. öğr. açısından oturmuş bir kadro, o bölüm kolay.. hakkımda hayırlısı olsun. sabahtan akşama orada bulunmak sıkıyor beni, daha doğrusu sıkıyordu, çünkü sorumluluğum fazla değildi.. belki de başımı kaşıyacak zamanım olmayacak kimbilir.. filozof vakıf başkanı, bana sen götürürsün bu işi diye gaz veriyor ama hala düşünmekteyim. düşünürken düşünürken üzerime kalırsa da şaşırmayayım.. herşeyin hayırlısı...
işte böyle sevgili okuyucu.. kalın sağlıcakla....
teyzem 84 yaşındaydı iki yıl önce düşüp kalça kemiğini kırmış böylelikle de sağlığını kaybetmişti. son iki aydır da hiç kalkamıyordu kısaca zahmeti çoktu. tatile çıkmazdan birkaç gün önce de ağırlaştığını duymuştuk. biz kuşadasına girerken onun ölüm haberi geldi, cenazeye yetişmemiz mümkün değildi, biraz buruk başladı tatil. dönüşte memlekete uğrayıp ziyaret ettik çocuklarını, enişte 97 yaşında.. epey sarsılmış o da hasta yatıyo.. annem ablasını kaybetmenin üzüntüsü içindeydi, bize gelmeyin dedi ama içimize sinmedi uğrayınca da çok sevindi.. ölüm, kaçışı olmayan koskocaman bir gerçek..
dün gece yağmur yağdı buraya çisil çisil..emekliler hariç son yazlıkçıları da aldı götürdü memleketlerine.. daha bir hafta önce insanlar yollara sığmazken, şehir tenhalaştı, kaldık biz bize..
iftara götürdü bizi filozof. tatlı da bir serinlik vardı akşam.. üzerime bişii almamışım hafiften üşüdüm bir de..iftar yemeklerini filozof hazırlar çiftlikte, bakalım bu yıl neler hazırlayacak yemeklerden..
anaokulu ve birinci sınıflar okula başladılar bugün, ramazanın ilk günü olduğundan gidemedim okula..sürekli okulda bulunan kurucu bu yıl görev yapmak istemiyor, yaşlandı çünkü... beni önerdiler onun yerine.. kabul edip etmeyeceğimi henüz sonlandırmadım beynimde..sorumlu ve zor bir iş.. özellikle gelir gider işleri sıkıntılı.. idari ve eğt. öğr. açısından oturmuş bir kadro, o bölüm kolay.. hakkımda hayırlısı olsun. sabahtan akşama orada bulunmak sıkıyor beni, daha doğrusu sıkıyordu, çünkü sorumluluğum fazla değildi.. belki de başımı kaşıyacak zamanım olmayacak kimbilir.. filozof vakıf başkanı, bana sen götürürsün bu işi diye gaz veriyor ama hala düşünmekteyim. düşünürken düşünürken üzerime kalırsa da şaşırmayayım.. herşeyin hayırlısı...
işte böyle sevgili okuyucu.. kalın sağlıcakla....
Cumartesi, Ağustos 16, 2008
tatil matil pehhh
sevgili nilly min bloğunda kendimi ara verenler listesinde gördüm, yakışmamışım oraya hadi bişiler döktüreyim dedim.. teşekkürler nillm, beni aktif kıldıgın için.. ben tembelim, yazmayalı çok olmuş gibi sıradan sözcükler yazmayacağım, sahiden içimden yazmak gelmedi, ama okuduğum bloglara devam ettim ve yorumlar da yazdım..
koskoca bir yaz geçti gitti ya da gitmek üzere, ama hemen gitmesin, biz de tatil yapalım da öyle çeksin gitsin..annem ağustosun yarısı yaz yarısı kış der, haklı da.. önümüzdeki hafta yeğenimin düğününden sonra ver elini Kuşadası yapıcezz cümbür cemaat, çok da eğleneceğimizi biliyorum, aile animasyonlarımız yoğundur bizim, eğlendiririz çok kendimizi.
herkesin tatile geldiği bir yerde yaşadığımızdan sıra bizim tatile ancak geldi.. şehirde hala kalabalık olmasına rağmen çekilmelerin başladığını söylüyor bilhassa esnaf.. onlardan al haberi, zira bütün bir kış sezonu bekliyorlar nasıl kazıklayalım diye..hiç de memnun olanını görmedim şimdiye kadar, Allah bereket versin deyin de bereketiniz artsın diil mi..
üst kat komşularım var kışları almanya da, yazları burada, hemen benim üstümdeki bir kaç gün sonra gidecek.. diğeri bu ayı çıkaracak ve öyle gidecek. hiç gelip gittiğimiz yok ama, merdivenlerde filan karşılaşıyoruz, muhabbetimiz o kadar yani..yurt dışında arkadaşlarmış evlerini de bu nedenle karşılıklı almışlar ama aralarında ne geçtiyse burada hiç muhabbetli diiller.. haziran ayından beri sabah ezanıyla birlikte kalkıyorlar (ama hiç ikisi aynı ana denk gelmiyor) beş dk arayla alıyorlar şemsiyelerini sahilden yer kapmaya gidiyorlar. kameradan gidişlerini görüyorum da dönüşlerini diil.. çünkü benim yatış saatim oluyor onların yerlerini belirleyip döndüklerini görememek.. ne zaman uyurlar da saat beşte kalkıp yer kapmaya giderler anlamam. alışmışlar belki almanya da işleri gereği erken kalkmaya..
bundan bir ay kadar önceydi saat dokuz gibi kapı çaldı, üstteki komşu gelmiş bana çapraz olan biraz da bilmişinden.. eve hırsız girmiş kamera kayıtlarından bakabilir miyiz dedi. ben geriye dönüp bakmayı bilmiyorum her neyse bir bilen geldi ve onların yatış saatlerinden hırsızı yakalayana kadar inceledi kayıtları. ben ilk kez tv hariç bir hırsız gördüm ve işlerini nsl yaptıklarına şahit oldum izlerken..ben de hava aydınlanacağına yakın yattğımdan kaçırmışım zat ı muhteremleri, yoksa onları ben yakalayacakmışım iş başındayken.. saat altı gibi tam evin önünde iyi markalı bir arabadan indi iki kişi hava sıcak olmasına rağmen üstlerine ince mont giymişler, belli ki içinde alet adavatları var.. yaşları yirmi civarı, iyi giyimli ve iyi görünümdeler. dışarda görsem asla kondurmam bunlar hırsız diye.. fit görünümlü bizim hırsızlar.. uzatmayayım hızla indiler, araba gitti, bunlar hızlı bakışlarla apartmanı taradılar, yine hızlı adımlarla bir iki apartman yan tarafa gittiler sonra sakince kapıya gelip biri sanki yoldan gelmişler de zili çalıyormuş gibi zilin oduğu yere uzattı elini diğeri de kapıyı açmakla meşgul, açtılar da.. sonrası bizim kayıtlarda yok tabii ki.. on dk sonra da inişlerini, yarım saat sonra da evin hanımını kapının önünde şaşkın şaşkın bakarken belirdi.. yetkililere gitmişler anlatmışlar durumu, bizden kayıtları istediler, incelediler ama hala sonuç yok oysa arabanın rengi modeli plakası belli, belki de sahteydi kimbilir.. evin hanımı bıktırmış yetkilileri hergün gidip sormuş, kocasının umru diil o erkende şemsiyesini alıp gidiyor, soruşturma işleriyle kadın ilgileniyor.. ülkeden epeyce de ayrı yaşadıklarından, almanya daki gibi işlesin adalet istiyorlar ama nafile, en sonunda, kadın kadın biz işimizi yapıyoruz bize akıl verme demişler.. meğer bizim komşular kapılarını kilitlemezlermiş, deprem olur da kaçamayız diye, kolaylıkla açmışlar onlar da sonra da spreyle uyuttular belli ki, evdeki para vb kıymetli şeyleri almış gitmişler, tabi biz gidişlerini gördük herşey montların altında..
çok uzattım bu konuyu, okuyucuya sıkıntı vermişsem affola, haydi kalın sağlıcakla..
yaz animasyonları bir sonraki postta..hem de en eğlencelisinden...
Salı, Mayıs 20, 2008
özetle
anladım ki bana küs değilmişsiniz, sevindim.. geçmiş olsun dileklerini ileten arkadaşlara çok teşekkür ederim..
hızla iyileşiyorum, hatta, haftasonu kardeşlerim ve yeğenimle bize 140 km uzaklıkta olan anne babamı ziyarete gittik, giderken biraz ben biraz da kardeşim kullandı arabayı.. gelirken hep ben.. izmitteki kız kardeşim de gelmişti tatili fırsat bilerek.. yine özlem giderdik, kız yeğenimi çok özlemişim.. o da beni.. kedi gibi sokuldu durdu hep, yanıbaşımdaydı.. gece birlikte yattık onunla.. pazar da döndük geldik, diğerleri salıya dönecekler. benim filozofla törenlere katılmam gerekiyordu ama bel fıtığım depreşti, sol ayak zor hareket ediyor, katılamadım ben.. filozofu bile kapıdan uğurlayamadım.. ilaçlarımı aldım, şu an iyiyim.. nedeni de yok, yoruldum mu hayır, ters bi hareket mi yaptım, yokk.. oluyo işte böyle zaman zaman..
size bi daha buradan, hastalıklardan bahsetmek istemiyorum.
kanaltürk ün satışına, hem de KİME, Tuncay Özkan ın düştüğü duruma, ben de dahil, ona inananların durumuna çok üzüldüm son günlerde.. her ne olursa olsun, olay çok çirkin, yapılan hata, yeni yanlışları da getiriyor beraberinde, kendisine kim karşı çıktıysa horoz gibi saldırıyor.. yanlış, hem de çok yanlış.. sizlerin de bu konudaki fikirlerini öğrenmek istiyorum, yazarsanız sevinirim.
sevgiler...
hızla iyileşiyorum, hatta, haftasonu kardeşlerim ve yeğenimle bize 140 km uzaklıkta olan anne babamı ziyarete gittik, giderken biraz ben biraz da kardeşim kullandı arabayı.. gelirken hep ben.. izmitteki kız kardeşim de gelmişti tatili fırsat bilerek.. yine özlem giderdik, kız yeğenimi çok özlemişim.. o da beni.. kedi gibi sokuldu durdu hep, yanıbaşımdaydı.. gece birlikte yattık onunla.. pazar da döndük geldik, diğerleri salıya dönecekler. benim filozofla törenlere katılmam gerekiyordu ama bel fıtığım depreşti, sol ayak zor hareket ediyor, katılamadım ben.. filozofu bile kapıdan uğurlayamadım.. ilaçlarımı aldım, şu an iyiyim.. nedeni de yok, yoruldum mu hayır, ters bi hareket mi yaptım, yokk.. oluyo işte böyle zaman zaman..
size bi daha buradan, hastalıklardan bahsetmek istemiyorum.
kanaltürk ün satışına, hem de KİME, Tuncay Özkan ın düştüğü duruma, ben de dahil, ona inananların durumuna çok üzüldüm son günlerde.. her ne olursa olsun, olay çok çirkin, yapılan hata, yeni yanlışları da getiriyor beraberinde, kendisine kim karşı çıktıysa horoz gibi saldırıyor.. yanlış, hem de çok yanlış.. sizlerin de bu konudaki fikirlerini öğrenmek istiyorum, yazarsanız sevinirim.
sevgiler...
Pazartesi, Mayıs 12, 2008
Pazar, Mayıs 11, 2008
sonuç - kaşıntı..
cumartesi günü dr la randevum vardı, dikiş filan yok ama sargı bezini alacak, kesiyi kontrol edecek.. bir de hergün almam gerekli hormonun kullanılışını, dozunu anlatacak nsl kull gerektiğini belirleyecek.. ama cumadan belli olan tahlil sonuçlarını içten içe merak ediyor muşum ki, sabah ilk kalktığım gibi tlf etmek oldu öğrenmek için sonuçları.. Şükürler olsun ki, herşey temiz, kötü huylu bişii yok..
dün de yaranın üzerini açtı, ama banyo pazara.. sabırsızlıkla banyo etmeyi bekliyorum.. altı gündür sigara içmiyorum, inş başarabilirim..
yine yarın hormon ilacına başlıyorum, yaşamım boyunca devam edecek olan.. herşey iyi hoş güzel.. sadece kollarımda dirseye kadar kaşıntı var deriyi de tahriş eden.. bi de cildiyeye gitmek lazım.. bu konuda bilgisi olan var mı??
herkese sevgiler..
dün de yaranın üzerini açtı, ama banyo pazara.. sabırsızlıkla banyo etmeyi bekliyorum.. altı gündür sigara içmiyorum, inş başarabilirim..
yine yarın hormon ilacına başlıyorum, yaşamım boyunca devam edecek olan.. herşey iyi hoş güzel.. sadece kollarımda dirseye kadar kaşıntı var deriyi de tahriş eden.. bi de cildiyeye gitmek lazım.. bu konuda bilgisi olan var mı??
herkese sevgiler..
Cuma, Mayıs 09, 2008
tiroid
Yine ne çok oldu yazmayalı, yazacak hiç mi bişiiler yoktu, elbette ki hayır.. canım yazmak istemedi, sizleri takip ettim geriden geriden, bazen de yorum bırakarak..
daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim, tiroid bezemdeki soğuk nodüllerden.. pazartesi günü ameliyat oldum izmir de.. başarılı geçti, bir gece sonra da eve geldim.. patoloji sonuçları cuma günü belli olacak ama dr um göründüğü kadarıyla tehlikeli bişii yok dedi.. sağ lobda birden fazlaydı kitleler, solda ise bir tane.. sağı alıp solu bırakacaktı ama, soldaki kitle de derinde olduğundan her iki bezeyi de almış.. bezenin salgıladığı hormonu şimdi dışarıdan alacağım. belirleyinceye kadar da kilo kaybı veya kilo alma sorunu yaşanabilirmiş.. inş biz hemen ayarlayabiliriz dozajı..
sağlık her şeyin başı, yetmiş, bitmemiş, olamamış... inanın hiçbişeyin önemi yok. sağlıklı günler diliyorum uğrayan konuklarıma..
daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim, tiroid bezemdeki soğuk nodüllerden.. pazartesi günü ameliyat oldum izmir de.. başarılı geçti, bir gece sonra da eve geldim.. patoloji sonuçları cuma günü belli olacak ama dr um göründüğü kadarıyla tehlikeli bişii yok dedi.. sağ lobda birden fazlaydı kitleler, solda ise bir tane.. sağı alıp solu bırakacaktı ama, soldaki kitle de derinde olduğundan her iki bezeyi de almış.. bezenin salgıladığı hormonu şimdi dışarıdan alacağım. belirleyinceye kadar da kilo kaybı veya kilo alma sorunu yaşanabilirmiş.. inş biz hemen ayarlayabiliriz dozajı..
sağlık her şeyin başı, yetmiş, bitmemiş, olamamış... inanın hiçbişeyin önemi yok. sağlıklı günler diliyorum uğrayan konuklarıma..
Pazar, Şubat 24, 2008
Dağlar
Fotoğraf makinamın tarih bölümünün azizliğine uğruyorum hep. Bazen geri, bazen de ileri.. Nasıl beceriyorum bilmem kendimi ileri veya geri ışınlamaya. Geçenlerde Filozof, Oğluş ve bendeniz Kaz dağlarına çıktık. Dağları denize tercih ederim. Kendimi çok özgür hissederim yukarılarda. Yükseklerde ateş yaktık, sucuk ekmek yedik. Sürü halinde domuzlara rastladık, bir de ceylana.. şanslı günümüzdü yani..
Bu güzellikleri nasıl yok etmek isterler atlım almıyor..
özetle
Yazmayalı ne kadar çok zaman olmuş. Midilli de mahsur kalmışım. Sizleri hep takip ettim, arasıra yorumlar da bıraktım. Yazacak şeyler yok muydu, elbete ki hayır, canım yazmak istemedi nedensiz.. bazen uzun bazen de kısa geziler yaptık. yarıyıl tatilinde Safranbolu ya gittik örneğin, bu yıl yağan karı ilk kez orada gördük. Ne de soğuktu. Safranbolu evleri ve soğuk, hoştu.. Sonra İstanbul.. Bolu dağında tünel çıkışında kaza yapan araç yüzünden yolun kapanması, uzuuunn bekleyiş.. iki gün de istanbul gezisinden sonra evimize geldik nihayet. Tatil bitiminde izmit te kardeşimde olan annem babam bize geldiler. iki haftadır hep birlikteyiz. Bugün yolcu ettik ev yine sessiz kaldı, onlarla zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorduk. Bir haftadır okula da gitmedim, kafadan tatil yaptım kısaca..
İzmir e momografi ve yıllık kontroller için gittim, şükürler olsun herşey normal. İlk gençlik yıllarımda tiroitte büyüme vardı ve tedavi olmuştum. Sonraları hamile kalınca ilaçları bıraktım ve kontrolleri de aksatmıştım. Yedi sekiz yıl önce kulakla ilgili bir prob. olmuştu, dr guatr sintigrafisi de istemişti ve orada soğuk nodüller görülmüştü. altı ayda bir kontrol ettirmemi istedi ama ben önemsemedim. Geçenlerde aklıma düştü, hadi bi de şunlara baktırayım İzmir e gelmişken dedim. kan tahlilleri normal, ultrasında yine göründü o nodüller, haftaya sintigrafi çektirip sonucu dr. göstereceğiz. ya ameliyat ya da yıllık kontrollerle takibi yapılacak.
sekiz mart dünya kadınlar gününde konuşma yapmamı teklif ettiler, topluluk önünde konuşmaya çekinirim ama başlamak lazım bir yerlerden, hoşuma da gitti teklifleri..İyi bir konuşma metni hazırlamalıyım, bugünlerde aklım bununla meşgul.
Bakalım resimleri basmayı becerebilecekmiyim, olmazsa bir sonraki postta..
Cuma, Kasım 16, 2007
MAHSUR
Filozofa arkadaşları, hep kendin gidiyorsun bizi de götür Midilli ye diye yakınıyorlardı, toparlandık, vizeler alındı elliiki kişi yola koyulduk geçtigimiz cuma günü. hava güzeldi, ertesi gün bozulacağı belliydi ama pazara açar yine döner geliriz diye düşündük, hem toplu vize alınmıştı tarihleri belliydi gidilecekti yani. Dikili den gemiye bindik Yunan bandıralı pek rahat bir yolculukla vardık Midilli ye öğleyin. zaten yakın bir saat kırk dakika.. birinci gün yakın çevre gezildi akşam otelde herşey iyiydi kısaca. ertesi gün Assos kıyılarına bakan dünya turistik şehirleri anlamında koruma altına alınan. AB nin yılda milyonlarca euro yardım ettiği Molivos a ve çevresine gezi yapılacaktı.. sabah bir kalktık ki yağmur, fırtına, yer gök birbirine karışmış.. yine de yola koyulduk molalarda arabadan inmek mümkün değil, şemsiyeler ters dönyor.. Molivos a vardığımızda yağmur dinmiş fırtına devam ediyordu. Şehir sanki bir ölü, zaten Yunanlılar öğleden sonra fiestadalar heryer kapalı, rahatça da gezilemiyo ki hava koşullarından. araba kaleye çıkardı, yürüyebilecek olanlar iskeleye merdivenli yollardan indiler, ben de tabii ki.. Yazın sıcaktan inmek istememiştim, şimdi yürümeliydim. daracık yollarda tarihi, korunmuş, dokusu hiç bozulmamış, kapı ve pencereleri bordo renkte boyalı daracık sokaklardan indik aşağı.. o kadar merdiven ve yokuş aşağı iniş iki gün yürümemi engelledi ya neyse..Üçüncü gün, Ege denizi açıklarına bakan Erasmus bölgesi gezilecek, milyonlarca yıllık doğal ağaç müzesi görülecekti. dünyada bu değere Almanya ve Midilli sahipmiş.. Yola koyulduk epeyce de uzaktı bölge.. hava bir öncekine göre daha iyiydi güneşliydi hafiften de esiyordu. birbuçuk saat filan gittik daha önümüzde bir saatlik yolumuz vardı, rehbere tlf geldi, hemen dönmeliyiz liman kapanacakmış hava koşullarında dedi, sabah otelden çıkarken almıştık bavulları yanımıza zaten.. doğruca limana gittik ama izin vermiyorlar güney ve kuzey rüzgarları aynı anda estiğinden geminin alabora olma durumu olduğunu söylediler. Yunan kendi gemisine izin vermiyor yani. şehirde kafelerde zaman geçirdik izin verirler mi diye.. bizim durumumuzu öğrenen başka bir türk gemisi hemen Ayvalıktan yola çıkmış proğramı bozup bizi kendi gemileriyle götürecekler.. Gemi sahibi imza atıyormuş sorumluluğu alıyorum diye.. kendilerininkini göndermiyorlar ama bizim Türklere izin veriyorlar kendi insiyatiflerine bırakıyorlar yani.. Grupta bir kargaşa oldu, gidelim diye, bizim turun sahibi ben sorumluluk almam isteyen gidebilir dedi.. Filozof olaya el koydu, haydi arkadaşlar hep beraber otele geri dönelim diyerek grubu ikna etti. kimi öğretmen, kiminin çocuğu gelecek yurt dışından, kiminin ilacı bitmiş hergün alması gereken. valla benim bir şikayetim yoktu, Filozofum yanımda, karnım tok sırtım pek, hiç sorun etmedim, tatili uzatmış oluyorduk böylece, o da memnun, yoğun çalışmalarından sonra kafasını dinliyor ne güzel.. ertesi günü yine izin vermedi liman yetkilileri, kısa turlar yaptık ..akşam yine otelde geceledik.. salı günü nihayet gelebildik yurdumuza, martılar uğurladı bizi kendi sularımıza.. Bu arada öğrendiğimiz yeni şeyler de oldu tabii ki, rüzgar yedi şiddetini geçiyorsa izin verilmezmiş, güney kuzey rüzgarları aynı anda eserse de çıkılmazmış yola.. İşte bizdeki maceralar böyle arkadaşlar, üç günlük gezi çıktı beş güne.. resimler aşağıda.. Midilli, Molivos..
Çarşamba, Kasım 14, 2007
sevgili nenoni okuduğum kitabın 187. sayfasını yazmam için sobelemişti beni. epeyce geç kaldım, ona da yorumlarda belirttiğim gibi Ahmet Altan ın İsyan Günlerinde Aşkı ını okuyordum, epey ara verince yazmaya o bitti, şimdi de Ayşe Kulin inin Veda sını bitirmek üzereyim.
ne zamandır?
bir aydır böyle. yakında bunu hükümetinize yazılı olarak bildirecek ve sizlerden de işbirliği isteyecekler. Bu vaziyet, Türk subaylarının maneviyatında büyük tahribata yol açıyor, pek çok kişi bu aşalayıcı duruma düşmemek için sokakta üniforma giymemeye başladı.
Ahmet Reşat ın midesin dayanılmaz acı veren bir kramp girdi. içinden öğürmek, kusmak geliyordu. farkında olmadan bir eliyle midesini tuttu, diğeriyle ağzını kapattı.
neyiniz var, yüzünüzkül gibi oldu Reşat bey dedi Mahir.
Birden midem bulandı nedense.
dilinize bakabilir miyim müsaade ederseniz?
iyiyim Mahir bey iyiyim. Tabii her birimiz ne kadar iyi olabileceksek o kadar iyiyim. merak etmeyin geçti.
bir süre konuşmaya mecalleri kalmamış gibi karşılıklı oturdular.
sessizliği Mahir bozdu.
inanın sizleri, hele Behice hanım bu durumdayken bırakıp uzağa gitmekzorunda kaldığım için üzülüyorum. size hin i hacette arayabilesiniz diye, bir doktor arkadaşın telefon numarasını bırakacağım. Akil Muhtar, yakın dostumdur ve mükemmel bir doktordur.
teşekkür ederim.
Leman hanım da büyüdü artık, pek aklı başında bir genç kız olmuş. annesine yardımcı olur, eminim.
Leman olur da malumunuz, anneler evlatlarına hep çocuk muamelesi yaparlar. Behicanımkızların elini işe sürdürtmüyor. onlar daha çocukmuş, bence hatalıdır ama çocukları yetiştirmek hanımın selahiyetinde, ben pek karışmıyorum. Mahur bey kardeşim siz gurbette ne kadar kalacaksınız?
Tuzla daki hastanelere koleralıları topladılarTifüse ve zührevi hastalıklara yakalananları da başka yerlerde karantinaya almaktalar. Bir de son göçlerle gelen Asya gribi çıktı başımıza..............
diye sürmekte kitap. Herkese tavsiye ederim. Osmanlının son dönemini roman tadında anlatan bir kitap.. Ben de DERİN İZ i sobeliyorum.
Midilli adasına gittik cuma günü, pazara dönecektik, adada mahsur kaldık, serüven bir sonraki postta. Haydi kalın sağlıcakla...
ne zamandır?
bir aydır böyle. yakında bunu hükümetinize yazılı olarak bildirecek ve sizlerden de işbirliği isteyecekler. Bu vaziyet, Türk subaylarının maneviyatında büyük tahribata yol açıyor, pek çok kişi bu aşalayıcı duruma düşmemek için sokakta üniforma giymemeye başladı.
Ahmet Reşat ın midesin dayanılmaz acı veren bir kramp girdi. içinden öğürmek, kusmak geliyordu. farkında olmadan bir eliyle midesini tuttu, diğeriyle ağzını kapattı.
neyiniz var, yüzünüzkül gibi oldu Reşat bey dedi Mahir.
Birden midem bulandı nedense.
dilinize bakabilir miyim müsaade ederseniz?
iyiyim Mahir bey iyiyim. Tabii her birimiz ne kadar iyi olabileceksek o kadar iyiyim. merak etmeyin geçti.
bir süre konuşmaya mecalleri kalmamış gibi karşılıklı oturdular.
sessizliği Mahir bozdu.
inanın sizleri, hele Behice hanım bu durumdayken bırakıp uzağa gitmekzorunda kaldığım için üzülüyorum. size hin i hacette arayabilesiniz diye, bir doktor arkadaşın telefon numarasını bırakacağım. Akil Muhtar, yakın dostumdur ve mükemmel bir doktordur.
teşekkür ederim.
Leman hanım da büyüdü artık, pek aklı başında bir genç kız olmuş. annesine yardımcı olur, eminim.
Leman olur da malumunuz, anneler evlatlarına hep çocuk muamelesi yaparlar. Behicanımkızların elini işe sürdürtmüyor. onlar daha çocukmuş, bence hatalıdır ama çocukları yetiştirmek hanımın selahiyetinde, ben pek karışmıyorum. Mahur bey kardeşim siz gurbette ne kadar kalacaksınız?
Tuzla daki hastanelere koleralıları topladılarTifüse ve zührevi hastalıklara yakalananları da başka yerlerde karantinaya almaktalar. Bir de son göçlerle gelen Asya gribi çıktı başımıza..............
diye sürmekte kitap. Herkese tavsiye ederim. Osmanlının son dönemini roman tadında anlatan bir kitap.. Ben de DERİN İZ i sobeliyorum.
Midilli adasına gittik cuma günü, pazara dönecektik, adada mahsur kaldık, serüven bir sonraki postta. Haydi kalın sağlıcakla...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)